7.sayı

Eğitimde Neden Yapay Zekâ?

NAZLI GÜL AKÇAL/ EĞİTİMCİ-YAZAR

İnsanlık, var olduğu günden bu yana daima daha ileriye gitmeyi amaçlamıştır. Teknolojik ilerlemeler de bu sürekli gelişimin bir sonucu olarak insan yaşamının vazgeçilmez bir parçası haline gelmiştir. Eskiden haftalar süren yolculuklar, bugün uçaklarla birkaç saate inerken; mektuplarla beklenen haberler saniyeler içinde anlık mesajlara dönüşmektedir. Bu hızlı değişime rağmen, eğitim sistemlerinin bu hıza ayak uyduramaması, geleceği kaçırmak anlamına gelir. Hayatın her alanında büyük gelişmeler yaşanırken, okullar bu süreçte ne kadar yol kat etti? Bu sorunun cevabı, geleceğimizin şekillenmesinde büyük bir öneme sahiptir.

Bugün yapay zekânın her sektörde meslek tanımlarını ve iş yapma biçimlerini nasıl dönüştürdüğüne şahit oluyoruz. İnsanların yapay zekâ ile iş birliği içinde çalıştığı bu yeni dünyada, yeni becerilere duyulan ihtiyaç oldukça açıktır. Bu nedenle, okulların da yapay zekâyı benimseyerek eğitim sistemlerini köklü bir dönüşümden geçirmesi artık bir seçenek değil, zorunluluktur. Aksi halde okullar, öğrencileri geleceğe hazırlamakta yetersiz kalacaktır.

Eğitimde yapay zekânın potansiyelini daha iyi anlamak için, öncelikle yapay zekânın ne olduğunu yakından tanıyalım.

Yapay Zekâ: Bilgisayarlar Öğreniyor

Bir öğretmen olarak, bugüne kadar hep öğrencilerimizin öğrenme süreçlerinden bahsettik. Şimdi ise bilgisayarların nasıl öğrendiğini ele alacağız.

Yapay zekâ (AI), bilgisayarların insan gibi öğrenme, problem çözme ve karar verme yeteneklerine sahip olmasını sağlayan bir teknoloji alanıdır. Yapay zekâ, insanların gerçekleştirdiği birçok zihinsel görevi taklit eder. Ancak, insanlar deneyimlerle öğrenirken, yapay zekâ verilerden öğrenir. Büyük miktarda veri işleyerek bu verilerden öğrenir ve öğrendiklerini kullanarak kararlar alır. Her yeni veri, yapay zekânın kendini geliştirmesini sağlar.

Tıpkı öğrencilerimizin yeni bilgiler edinip bu bilgileri kullanarak soruları çözmesi gibi, yapay zekâ da veriler üzerinden öğrenir. Ancak yapay zekâ, bu süreci çok daha hızlı ve geniş bir ölçekte yapabilir. Öğrenciler tekrar ettikçe daha iyi hale gelirken, yapay zekâ ise daha fazla veri işleyerek kendini sürekli geliştirir ve sonuçları optimize eder.

Eğitimde yapay zekâ, bu özelliği sayesinde öğrencilerin öğrenme biçimlerini anlamada ve kişiselleştirilmiş çözümler sunmada büyük bir potansiyele sahiptir.

Yapay Zekânın Tarihi: Dünden Bugüne Nasıl Evrildi?

Yapay zekâ aslında hiç de yeni bir terim değil. 1950’li yıllara kadar uzanan bu kavram, Alan Turing’in makinelerin düşünebilmesi üzerine geliştirdiği fikirlerle hayat buldu. 1956 yılında Dartmouth Koleji’nde düzenlenen konferans, yapay zekâ araştırmalarının başlangıcı olarak kabul edilen önemli bir adım oldu. John McCarthy’nin öncülüğünde, “yapay zekâ” terimi bu konferansta ilk kez kullanıldı ve bu alandaki çalışmalar hız kazandı.

Yapay zekâ, 1980’lerde makine öğrenimi ve nöral ağlarla ilgili önemli gelişmeler yaşadı. Ancak, genel kullanıcılar için asıl farkındalık yaratan gelişme, 2022’nin sonlarında ChatGPT ve benzeri üretken yapay zekâ modellerinin yaygınlaşmasıyla ortaya çıktı. Üretken yapay zekâ (GenAI), kullanıcıların girdilerini alıp bunları işleyerek yaratıcı çıktılara dönüştürme yeteneğiyle dikkat çekti. ChatGPT gibi modeller, dil işleme kabiliyetleriyle hem yaratıcılığı destekledi hem de yapay zekânın potansiyelini daha görünür kıldı. Böylece, yapay zekânın yalnızca bilgi işlemenin ötesine geçerek yaratıcı süreçleri destekleyen bir araca dönüştüğüne tanık olduk.

Dünya Yapay Zekânın Hangi Çağında?

Bugün yapay zekâ ile ilgili birçok doğru bilinen yanlış varken, bu yanlışlardan arınmak için yapay zekânın hangi aşamada olduğunu bilmek önemlidir. Şu an yapay zekâ, ANI (Artificial Narrow Intelligence – Dar Yapay Zekâ) aşamasındadır. ANI, yalnızca belirli bir görevi yerine getirebilen yapay zekâları ifade eder. Örneğin, sesli asistanlar, hava durumu tahmin sistemleri veya görüntü tanıma teknolojileri ANI’nin tipik örnekleridir. Bu yapay zekâlar, belirli bir alanda çok başarılıdır, ancak insan zekâsı gibi esnek düşünme ve farklı alanlarda uygulama yeteneğine sahip değildir.

AGI (Artificial General Intelligence – Genel Yapay Zekâ) ise, teorik olarak insan gibi öğrenebilen, farklı alanlarda düşünebilen ve birden fazla görevi yapabilen yapay zekâyı ifade eder. AGI, tek bir göreve değil, çok yönlü düşünme ve problem çözme yeteneğine sahip bir yapay zekâdır. Ancak şu an AGI seviyesine ulaşılmamış olup, bu seviyeye ne zaman ulaşılacağı da belirsizdir. Bilim ve teknoloji dünyasında büyük bir merak konusu olsa da, AGI’nin gerektirdiği teknoloji ve teorik bilgi henüz mevcut değildir.

Sonuç olarak, şu anda yapay zekâ ANI seviyesindedir ve ANI’nin sunduğu çözümler, belirli alanlarda son derece etkili olmasına rağmen, insan zekâsının çok yönlülüğüne ulaşmamıştır.                                                    
Şimdi, yapay zekâ hakkında sıkça karşılaştığımız bu doğru bilinen yanlışları düzeltelim:

1. Yapay zekâ insanları tamamen işsiz bırakacak.

Yapay zekâ, rutin ve tekrarlayan işleri otomatikleştirerek iş süreçlerinde büyük değişiklikler yapacak. Ancak bu, insanların tamamen işsiz kalacağı anlamına gelmiyor. Yapay zekâ, özellikle yaratıcı düşünme, problem çözme ve duygusal zekâ gerektiren mesleklerin varlığını sürdürmesini sağlayacak. Her teknolojik yenilik gibi yapay zekâ da beraberinde yeni fırsatlar getirecek. Örneğin, veri analistleri, yapay zekâ uzmanları ve etik danışmanları gibi yeni mesleklerin ortaya çıkması beklenmektedir. Yapay zekâ, insanları tamamen işsiz bırakmak yerine, onlardan yeni beceriler kazanmalarını talep edecek. Yapay zekâyla birlikte çalışabilme yeteneği, geleceğin iş dünyasında daha da önemli hale gelecek.

2. Yapay zekâ her işi insanlardan daha iyi yapar.

Yapay zekâ, belirli alanlarda insanlardan daha hızlı ve verimli olabilir, ancak her işi insanlardan daha iyi yapamaz. Yaratıcılık, empati, duygusal zekâ ve karmaşık problem çözme gibi alanlarda insanlar hâlâ üstündür.

Örneğin, yapay zekâ bir resim yapabilir ancak insanın yaratıcılığını ve duygusal anlam katmasını tam anlamıyla taklit edemez. Yapay zekâ, insanları tamamlayıcı bir araç olarak düşünülmelidir; her alanda insanları tamamen aşan bir teknoloji değildir.

3. Yapay zekâ, bilinçli ve duygusal varlıklardır.

Yapay zekâlar bilinçli veya duygusal değildir. Onlar, sadece programlandıkları verileri işleyerek sonuçlar üreten araçlardır. Yapay zekâların, insanlar gibi hissetme veya farkındalık sahibi olma yetenekleri yoktur. Dolayısıyla yapay zekâ, duygusal kararlar veremez; sadece belirli algoritmalara dayalı işlemler yapar.

4. Yapay zekâ, her zaman doğru sonuçlar verir.

Yapay zekâlar, kullanılan verilerin doğruluğuna ve algoritmaların tasarımına bağlı olarak çalışır. Yanlış veya eksik veri ile beslendiğinde, yapay zekâ da yanlış sonuçlar verebilir. Örneğin, hatalı bir veri setiyle eğitilmiş bir yapay zekâ, önyargılı veya yanlış kararlar alabilir.

5. Yapay zekâ, yalnızca teknoloji uzmanları tarafından anlaşılabilir ve uygulanabilir.

Yapay zekâ, başlangıçta karmaşık görünse de araçlar giderek daha kullanıcı dostu hale geliyor. Temel eğitimlerle birçok insan, yapay zekâ araçlarını anlayabilir ve kullanabilir. Bu sayede teknoloji uzmanı olmayan kişiler bile yapay zekâ çözümlerinden faydalanabilir.

Peki, Tüm Sektörleri Etkileyen Yapay Zekânın Eğitimdeki Potansiyeli Nedir?

Yapay zekânın (AI) eğitimdeki en büyük potansiyellerinden biri, kişiselleştirilmiş ve uyarlanabilir öğrenme fırsatları sunabilmesidir. Geleneksel eğitimde, tüm öğrenciler aynı müfredatla, aynı hızda ilerlemek zorundaydı. Öğretmenler, sınıfın genel ihtiyaçlarına göre ders planları yapar ve herkese aynı içeriği sunardı. Ancak her öğrencinin öğrenme hızı, yetenekleri ve ilgi alanları farklıdır. Bu tekdüze yaklaşım, bazı öğrencilerin geride kalmasına, bazılarının ise daha hızlı ilerlemek istemelerine rağmen yavaşlamasına neden oluyordu.

Yapay zekâ, bu soruna çözüm sunarak her öğrencinin bireysel ihtiyaçlarına göre uyarlanabilir bir öğrenme ortamı yaratır. Örneğin, bir öğrenci matematikte zorlanıyorsa, yapay zekâ daha fazla alıştırma ve ekstra rehberlik sağlayabilir. Aynı zamanda, belirli bir konuda hızla ilerleyen bir öğrenci için daha ileri seviyede sorular ve gelişmiş ders içerikleri sunabilir. Bu sayede, her öğrenci kendi hızına ve ihtiyaçlarına göre öğrenme deneyimi yaşar. Yapay zekâ, öğretmenlerin her öğrencinin ihtiyaçlarına daha fazla odaklanmasına yardımcı olarak öğrenme sürecini hem hızlandırır hem de daha etkili hale getirir.

Ayrıca, yapay zekâ öğrencilerin ilgi alanlarını göz önünde bulundurarak onlara uygun içerikler sunabilir. Örneğin, fen bilimlerine ilgi duyan bir öğrenciye bu alanda daha gelişmiş materyaller sağlayarak öğrenme sürecini kişisel hale getirebilir. Bu da öğrencilerin motivasyonunu artırarak öğrenmeyi daha etkili ve verimli hale getirir.

Sonuç olarak, yapay zekâ, geleneksel eğitimdeki tekdüze yaklaşımı değiştirerek, her öğrencinin bireysel öğrenme ihtiyaçlarına uygun çözümler sunma potansiyeli taşımaktadır. Bu, eğitimi daha esnek ve öğrenci odaklı hale getirme konusunda önemli bir adım olabilir.

Eğitimde Yapay Zekâ: Güvenlik, riskler ve etik kaygılar

Yapay zekânın eğitimde kullanımı ilk başta kulağa oldukça güzel gelse de dikkat edilmesi gereken önemli konular vardır. Öğrencilerin yapay zekâ ile öğrenme süreçlerinde her tıklamada, her etkileşimde kendileri hakkında veriler üretmeleri, bu verilerin öğrencilerin eğitim hayatları boyunca yaptıkları her şeyin kaydedilmesi anlamına gelir. Öğrencilerin vermiş oldukları tüm bu verilerin gizliliğinin ve güvenliğinin sağlanması ve yalnızca eğitim amaçlı kullanılması oldukça önemlidir.

Bunun yanı sıra, yapay zekâ sistemlerinin kullandığı verilerdeki önyargılar da önemli bir risk oluşturur. Eğitimde kullanılan yapay zekâ sistemleri, öğrenci verilerini analiz ederek çeşitli tahminlerde bulunabilir. Ancak bu sistemler, veri gizliliği, algoritmalardaki olası önyargılar ve adil değerlendirme konularında etik kaygılar uyandırmaktadır. Bu tür sistemlerin dikkatli bir şekilde tasarlanması, denetlenmesi ve sürekli olarak değerlendirilmesi gerekmektedir.

Yapay zekâ, verilerdeki gizli önyargıları fark edemediğinde yanlış kararlar verebilir. Sonuç olarak, yapay zekâ eğitimde önemli fırsatlar sunarken, öğrencilerin verilerinin nasıl kullanıldığı ve bu verilerden elde edilen sonuçların adil olup olmadığı kritik önem taşır. Yapay zekâ tabanlı sistemlerin güvenliği ve tarafsızlığı sağlanmadıkça, bu teknolojiler eğitimde beklenmeyen sorunlara yol açabilir.

Gelecekte Öğretmensiz Eğitim Mümkün mü?

Harvard’da kullanılan yapay zekâ destekli CS50 botu ve İngiltere’de denenen ‘öğretmensiz’ eğitim modeli, yapay zekânın öğretmenlerin yerini alıp almayacağı sorusunu gündeme getirdi. Bir dönem yapay zekânın öğretmenlerin işlerini devralacağına dair beklentiler artsa da, zamanla yapay zekânın öğretmenleri destekleyen bir araç olarak kullanılma potansiyeli de öne çıkmaya başladı. Özellikle zamandan tasarruf sağlamak amacıyla ödev kontrollerinde otomatik değerlendirme araçlarına yönelindi. Ancak bu süreçte bile yapay zekânın bir öğretmen kadar derinlemesine analiz yapamadığı ve öğrencinin yazdıklarından ne kadar öğrendiğini veya hangi alanlarda yardıma ihtiyaç duyduğunu tam olarak tespit edemediği görüldü. Dahası, öğretmensiz bir okul demek, öğrencilerin öğretmenlerinin gülümsemesinden, başını okşamasından veya küçük hataları göz ardı etmesinden mahrum kalması demektir.

Yapay Zekânın Taklit Edemediği Öğretmen Yetileri Nelerdir?

Yapay zekânın sağladığı katkılara rağmen, öğretmenlerin sınıflarındaki rolünü taklit edemediği birçok önemli yeti bulunmaktadır.

  1. Güvenli bir ortam oluşturma: Öğrenmenin gerçekleşmesi için öğrencinin kendini güvende ve kabul görmüş hissetmesi gerekir. Bu güven duygusunu sağlayan, öğretmenin bir gülümsemesi ya da öğrencinin omzuna dokunması gibi insanî temaslardır.
  2. İyi bir sınıf atmosferi yaratma: Verimli öğrenme, uygun bir sınıf atmosferinde gerçekleşir. Bazen rekabetçi, bazen işbirlikçi ya da enerjik bir ortamı sağlayan yine öğretmendir. Sınıfın ihtiyaçlarına göre bu atmosferi ayarlamak, bir öğretmenin önemli bir becerisidir.
  3. Mesleki deneyim, sezgi ve içgüdüler: Öğrencilerin akademik ve davranışsal gelişimleri tahmin edilemeyecek kadar karmaşıktır. Bu karmaşıklığı öngörebilmek, öğretmenin yıllar içinde edindiği deneyim, sezgi ve içgüdülerle mümkündür.
  4. Konuşulmayanları anlamak: Öğrencilerin bir sorun yaşayıp yaşamadığını, davranışlarındaki küçük değişiklikleri fark etmek, yapay zekânın algılayamadığı yeteneklerdir.
  5. Sezgi: Sınıfta veya bir öğrencide ters giden bir durumu hissetmek, öğretmenlerin sahip olduğu bir yetenektir. Bu sezgi, potansiyel sorunları büyümeden fark etme imkânı sağlar.
  6. Yaratıcılık: Öğrencilerin dikkatini çekmek ve onları motive etmek için öğretmenler her zaman yaratıcı çözümler üretir. Yapay zekâ ise bu yaratıcı dokunuşları taklit etmekte yetersiz kalır.
  7. Empati: Öğrencileri ve onların ailelerini gerçekten anlamak, eğitim sürecini daha bütüncül bir şekilde ele almak, öğretmenlerin sahip olduğu bir beceridir.
  8. Analiz ve değerlendirme: Yapay zekâ sınav kâğıtlarını okuyabilir; ancak bir öğretmenin öğrencisini tanıyarak onun ne kadar ilerlediğini veya hangi alanlarda yardıma ihtiyaç duyduğunu derinlemesine analiz etmesi yapay zekânın ötesindedir. Bu noktada yapay zekâ, öğretmenlere destek sağlayabilir, ancak karar mekanizması öğretmende kalır.

Yapay zekâ, öğretmenlerin yerini tam anlamıyla alamaz; ancak bilinçli bir şekilde kullanıldığında öğretmenlere önemli destekler sunabilir. Bunun için, öğretmenlerin de bu yeni dijital çağda ihtiyaç duyacağı yeni beceriler edinmesi gerekmektedir. Yapay zekâ okuryazarlığı, bu süreçte kritik bir öneme sahiptir. Öğretmenler, yapay zekâ araçlarını etkili bir şekilde kullanarak sınıflarını daha verimli hale getirebilir, rutin iş yükünü azaltabilir ve öğrencilere daha kişiselleştirilmiş eğitim deneyimleri sunabilirler. Ayrıca, yapay zekânın sınıf yönetiminde ve öğrencilerin öğrenme süreçlerinin takibinde nasıl kullanılacağını öğrenmek, öğretmenlerin dijital dünyada daha güçlü bir rol üstlenmesini sağlayacaktır. Yapay zekâyı öğretmenin yardımcı bir aracı olarak görmek, eğitimin geleceği için kritik bir adımdır.

Yapay Zekâ Çağında Öğrencilerimizi Nasıl Geleceğe Hazırlarız?

OpenAI CEO’su Sam Altman, gelecekte başarılı olabilmek için dünyadaki değişimi yakından takip etmemiz, yeni şeyleri hızlıca öğrenebilmemiz ve teknolojiyle birlikte gelişmemiz gerektiğini söylüyor. Bu da, öğrencilerimizi geleceğe nasıl hazırlamamız gerektiğine dair bize önemli ipuçları sunuyor.

Öğrencilerimizin yaratıcı düşünme, analitik problem çözme, teknolojiyi bilinçli kullanma ve güçlü sosyal beceriler geliştirmesi, gelecekte başarılı olmaları için çok önemli. İletişim, iş birliği ve empati gibi insanî beceriler, yapay zekânın tam anlamıyla taklit edemediği özellikler arasında. Eğitim sistemlerimiz, bu becerileri destekleyerek öğrencilerimize esnek ve yenilikçi düşünme yolları kazandırmalıdır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu