Meb’de Köklü Reformlar Ve Eğitim Sistemimiz…
Gözde EROĞLU – EDİTÖR
Dünyanın hiçbir ülkesine nasip olamayacak bir gündem yoğunluğuna ve son dakika gelişmelerine sahibiz! Deprem, ekonomi ve seçim yorgunu olan eğitim camiası, şimdi de köklü reform duyumları eşliğinde zihinsel bir yorgunlukla karşı karşıya! “Öğretmenlik Meslek Kanunu, Yeni Müfredat ve Öğretmen Atama Süreçlerinin Yeniden Tanzimi” gibi çok ses getirecek başlıkları basına yansıdığı kadarı ile takip etmeye çalışıyoruz. Toptancı bir bakış açısı ile ve istemezük refleksi ile böyle önemli değişiklikleri ele almayı, nitelikli eğitim yolculuğu adına doğru bulmuyoruz. Ancak katılımcı, gizli ajanda kaygılarını bertaraf edici, paydaşların ikna edildiği ve inşa sürecinde her kesimin söz sahibi olduğu bir formatı da NEDER olarak destekliyor ve anlamlı buluyoruz. Zira eğitim başlığı, sınırlı bir sosyal kesimini değil, hemen her haneyi direk veya dolaylı etkileyen, gelecek nesillerimizi şekillendirecek olan stratejik bir başlıktır. Nitelikli eğitimin, stratejik bir başlık olduğu gerçeğini ilk sayımızdan beri vurguluyoruz ve her sayıda da hatırlatmaya devam edeceğiz.
Öğretmenlik Meslek Kanunu olarak basına yansıyan maddelere baktığımızda; kamuoyunda mevcut Kanunun, öğretmenlik mesleğini tüm yönleriyle bütüncül biçimde düzenleyen bir kanun olmadığı algısının bulunduğu ve çok daha geniş kapsamlı bir meslek kanunu hazırlanması yönünde beklenti olduğu bilinmektedir. Kamuoyunun beklentileri ve Anayasa Mahkemesinin iptal kararı dikkate alınarak yeni bir düzenleme yapılacağı anlaşılmaktadır. Kanunun tam mahiyeti bilinmemekle birlikte basına yansıdığı kadarıyla şu hükümleri içerdiği anlaşılmaktadır.
Bakanlığa bağlı bir Akademi kurulması, öğretmen adayları atanabilmek için akademide belli bir süre eğitim alması ve bu eğitimden başarılı olması, kariyer sürecinde sınavın kalkması, kariyerde yer alan kıdem şartı 10+10 yıldan 8+8 e çekilmesi, terör sebebiyle hayatını kaybeden öğretmenlere şehitlik belgesi verilmesi, öğretmene şiddete yeni yaptırımların gelmesi, öğretmenlere aynı eğitim kurumunda en fazla 12 yıl çalışma sınırının getirilmesi, öğretmen ek ders ücretlerinde artışın öngörülmesi ve özel öğretim kurumlarında çalışan öğretmenlere yeşil pasaport hakkının verilmesi
Akademi kurulması düşüncesi Bakanlıkta yeni değildir. 3.11.1989 tarih ve 385 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 21’inci maddesinde “Millî Eğitim Akademisi”ne yer verilmiştir. Yine 30.4.1992 tarihli ve 3797 Sayılı Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanunun 55’inci maddesinde “Millî Eğitim Akademisi”, Millî Eğitim Bakanlığının bağlı kuruluşu olarak yer almıştır. Hasanoğlan’da yer planlaması bile yapılmasına rağmen Akademi fiilen hiçbir zaman çalışmamıştır. Öğretmenlerin mesleki gelişimi ve Bakanlığın yönetici, denetici ve uzman personelinin yetiştirilmesinde profesyonel bir yapının kurulması elbette doğru bir fikirdir. Ancak Akademinin ve Akademiye bağlı alt kuruluşların 81 ilde görev yapan tüm öğretmenlere ulaşabilir hale gelmesi oldukça büyük bir yapının kurulmasını gerektirmektedir. Sadece Ankara merkezinde kurulacak bir akademi beklentileri karşılayamayacaktır. Bu açıdan tam bir değerlendirme yapmak için Akademinin personel yapısına ve büyüklüğüne bakmak gerekmektedir. Basına sızdığı kadarıyla Akademi, kimlerin öğretmen olacağına karar verildiği bir ön öğretmen eğitimini de içermektedir. Bu oldukça iddialı bir iştir. Ülkemizde 97 eğitim fakültesinin yapamadığı bir işi hangi personelle nasıl yapacağı belli olmayan bu yapıyı şu aşamada sağlıklı değerlendirmek oldukça güçtür. Bu aşamada eğitim fakülteleri dışında öğretmen yetiştiren diğer kurumların ( fen-edebiyat, İlahiyat, BESYO vb.) durumu da açık değildir. Akademi, özerk bir yapı olmayıp MEB’e bağlı bir hizmet birimi olacağı için öğretmen yetiştirme işi siyasi müdahalelere açık hale gelecektir. Adeta Modern Köy Enstitüsü olacak bu yapı siyaseten de çok tartışılacaktır. Yükseköğretime ait bir alana müdahale içerdiği için Anayasa Mahkemesine de taşınacaktır. Kanunun bazı maddeleri (kariyerde süre azaltılması, ekders artışı vb.) ciddi maliyetleri olan tekliflerdir. Mevcut mali konjonktürde bu maddelerin yürürlüğü zor gözükmektedir. Bu maddelerin bir şekilde elenmesi de “dağ yine fare doğurdu” algısına sebep olacaktır.
Öğretmen Atamasında Sözlü Sınav Değişikliği başlığına baktığımızda; sözleşmeli öğretmen atamalarının 652 Sayılı KHK’nın Ek-4. Maddesi kapsamında yapıldığını görüyoruz. İlgili düzenlemede bu hüküm şu şekildedir. Sözleşmeli öğretmenler, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 48 inci maddesinde öngörülen genel şartlar ile öğretmen kadrosuna atanabilmek için aranan özel şartları taşıyanlardan Kamu Personel Seçme Sınavı puan sırasına konulmak kaydıyla alım yapılacak her bir pozisyonun üç katına kadar aday arasından Bakanlık tarafından yapılacak sözlü sınav başarı sırasına göre atanır.”
03.08.2016 tarih ve 29790 sayılı Resmî Gazete de yayımlanarak yürürlüğe giren Sözleşmeli Öğretmen İstihdamına İlişkin Yönetmeliğin Sözlü sınav konuları ve ağırlıkları başlıklı 11. Maddesinde sözlü sınav ve konuları: Eğitim bilimleri ve genel kültür: %20, Bir konuyu kavrayıp özetleme, ifade yeteneği ve muhakeme gücü: %20, İletişim becerileri, özgüveni ve ikna kabiliyeti: %20, Bilimsel ve teknolojik gelişmelere açıklığı: %20 ve Topluluk önünde temsil yeteneği ve eğitimcilik nitelikleri: %20 olarak belirlenmiştir.
Yukarıda verilen KHK’da atamaların sözlü sınav başarı sırasına göre yapılacağı açıkça belirtilmektedir. Ancak gene basına yansıdığı kadarıyla bakanlık; Öğretmen alımının, yüzde 50 mülakat yüzde 50 KPSS puanından oluşan atama puanıyla yapılacağını, bu yöndeki yönetmelik değişikliğini hazırladıklarını ve mülakatın örnek ders anlatımı içereceğini” belirtmektedir.
Bu durumda Yönetmelik değişikliği ile yapılacak atamaların tamamının iptali ile sonuçlanabileceği söylenebilir. Ders anlatımı mevcut Yönetmelikte yer almamaktadır. Yönetmelik değişikliğinin bu konuyu içerip içermediği bilinmemektedir. Öğretmenlik alanlarının tamamında ders anlatma görevi yoktur. Rehberlik öğretmeni gibi ders anlatma sorumluluğu olmayan öğretmenlerin nasıl değerlendirileceği belli değildir. Öğretmenlik alanlarının tamamında ders işleniş süreci aynı değildir. Mesleki eğitimin meslek branşları ve özel eğitim gibi bazı alanlarda ders işlenişi tek tip bir formla değerlendirilmesi doğru değildir. Ders anlatımının değerlendirilmesinde branş çeşitliliğine uygun değerlendirici öğretmen olup olmayacağı belli değildir. Geçmiş uygulamalarda olduğu gibi şube müdürü, okul müdürü vb unvanlarda bulunanların değerlendirme yapmaları, değerlendirmelerin sağlıklı yapılıp yapılmayacağı konusunda tereddüt oluşturacaktır. Sözlü sınavda, karşısında öğrenci olamayan öğretmen adayı ister istemez tam anlamıyla bir ders işlenişi gerçekleştiremeyecektir. Üniversite aşamasında 96 ila 144 saat arasında okul uygulaması yapan ve bu aşamada hem danışman öğretmen hem de danışman öğretim üyesinden geçer not alan öğretmen adayının sözlü sınavda başarısız ilan edilmesi durumunda hukuki problemler doğacaktır. Özetle belirsizlikleri çok olan bu süreci daha sağlıklı değerlendirmek için Yönetmelik değişikliği ile değerlendirme formlarını görmek gerekmektedir.
Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli olarak hazırlanan taslak müfredata ilişkin çok daha kapsamlı bir değerlendirmeyi, ilerleyen sayılarımızda alanında yetkin isimlerle ve taslak netleşip paydaş dönütleri ile harmanlandıktan sonra ele almayı planlamaktayız.
Bu sayımızda da nitelikli eğitim yolculuğuna ait başlıkları kıymetli yazarlarımızın kaleminden sizlere aktarmaya çalıştık.
Keyifli okumalar…