5.Sayı

Montessori İle Çocukluğun Sırları

Refik MARULEğitimci-Yazar

Günümüzde en kolay anlaşılan ve uygulanan eğitim modeli Montessori eğitimidir. Montessori, eğitimi geleneksellikten çıkarıp bilimsel hale getirmiştir. Bizler elli yıl önce bu eğitim pedagojisi ile yetişip öğretmen olduk. Köy okullarında, on sekiz yaşımda 80-90 öğrencili birleştirilmiş sınıflarda eğitim-öğretim yaptık. Bizden önce Köy Enstitülü öğretmenler, bizden az pedagojik bilgileri ile köylerde harikalar yaratıyorlardı. Çocuklar, 1. Sınıfta altı haftada okuma-yazma öğreniyor; yılın sonunda dört işlem ile matematik yapabiliyorlardı. Nüfusumuzun %85’inin köylerde yaşadığı yıllarda ilköğretim bizim yaşımızdaki kuşağa teslim edilmişti.

Çocuklar hiç yorulmadan istekli ve gönüllü öğreniyorlardı. İlköğretim zorunlu, parasız ve devlet tarafından verilirdi. Çocuğunu okula göndermeyenler cezalandırılıyordu. Ama biz çocukların evlerinden kaçıp okula gelmelerini sağlıyorduk. “Siz çocuklara bir şeyler öğretemezsiniz. Onlar kendileri isterse öğrenirler. Size düşen, onlarda öğrenme isteği yaratmaktır. Çocuklar sadece istekli ve gönüllü olduklarında öğrenirler…” Bu cümleleri ilk defa ilk öğretmen okulunda, 1970 yılında duydum. Öyle etkilendim ki bütün meslek hayatımda ilişkilerimi bu anlayış üzerine kurguladım. Lise öğretmenliği yaptığım yıllarda öğrencilerim: “Siz bizi tamamen özgür bırakıyorsunuz. Eşit görüyorsunuz ama hep sizin dediğiniz oluyor.” diyorlardı. İlk öğretmen okulu kitaplığında M. Montessori’nin “Çocuk Bu Meçhul” kitabını buldum. Okuyunca işin gerçeğini orada gördüm. Montessori aslında bir tıp doktorudur, psikiyatristtir. İtalya’nın ilk kadın doktorudur. M. Montessori Roma Üniversitesinde “Deliler Koğuşu” diye tabir edilen, hastane bölümündeki engelli çocukları tedavi etmeye çalışırken insanların öğrenme özelliklerini keşfetmiştir. Çağındaki entelektüel tartışmalardan yaralanarak insanlık sürecinde; insanların edindiği beceriler, öğrendikleri alışkanlıklarının genetik yapılarına kayıt olduğunu keşfetmiştir. Sözün özü insanlarda genetik olarak öğrenmeye yatkınlık vardır. Bu hayatta kalmanın bir gereğidir.

Engellilerle yaptığı çalışmalarla bilim literatürüne çok önemli bir katkı yapmıştır. “Engelliler hasta değildir, normal bireyler kadar öğrenebilirler. Engelliler tıbbın konusu değildir; eğitimin konusudur, eğitilebilirler…” Bundan sonra engelli bireyler hastanelerden çıkartılmıştır. İlk engelli okulunu Maria Montessori açmıştır (Bu okul Roma Üniversitesi bünyesinde açılmıştır).Engelli eğitiminde ilk eğitim metodu Montessori’ye aittir. Şu anda dünyada engelli eğitiminde Montessori’ den başka model ve metod yoktur.

“İnsan aklı ilişkilendirerek öğrenir, ilişkilendirerek hatırlar.”

Kendimizden biliriz; olayları insanlarla, insanları olaylarla hatırlarız. Montessori bu ilkeye dayanarak öğrenilmesi istenilen konulara göre araçlar tasarlamıştır. Bu araçlar literatürde “Montessori Eğitim Araçları” adı ile bilinir. Ben de 25 yıldan bu yana bu araçları üreten bir atölyeye sahibim. Araç kullanmadan öğrenme olmaz, araçlar okul müfredatına ve konularına göre tasarlanır: Matematik araçları, Coğrafya araçları; Fizik, Kimya, Biyoloji ve Sanat Eğitimi gibi. Çocuklar elleri ile öğrenirler, ellerine almadıkları akıllarında kalmaz.

Yakın zamana kadar ilkokullarda uygulanan 1968 programı Montessori Pedagojisine göre hazırlanmıştır. O yıllarda ilköğretim 5 yıllıktı. Eğitim süresi önce sekiz yıla çıkarıldı, daha sonradan 4+4+4 yıl olarak düzenlendi. Tabii bu arada 1968 programı işlevsiz kaldı.

1980’li yıllara kadar öğretmen yetiştirme Montessori pedagojisine göre yapılıyordu. Eğitimle ilgili yeni düzenlemeler sonucunda Montessori Pedagojisi terk edildi.

Montessori engelli eğitiminde elde ettiği sonuçlarla büyük saygınlık kazandı. Gelişmiş ülkeler ve entelektüel dünyanın ilgisini çekti. 1901 yılında engellilerle yaptığı çalışmaları normal çocukların eğitimine uygulama fırsatı buldu. “Çocuk Evleri” adı ile yoksul mahallelerde okullar açtı. Amacı “dezavantajlı çocukların” okul eğitimlerini desteklemekti. Bu destek dünya basınında “Harika Çocuklar” olarak adlandırılan çocukları ortaya çıkardı.

Montessori Pedagojisi endüstri çağının gereklerine çok uygundur. Avrupa’nın varlıklı ve entelektüel çevreleri çocuklarını eğitmek için özel Montessori okulları açtı. Okullar 1923 yılından itibaren hızla yayılmıştır. Avrupa ve Amerika’nın elitleri bu okullarda yetişmeye başlamıştır. Montessori, yaşadığı sürece eğitimde “fırsat eşitliğini” sağlamaya çalışmıştır. Eğitime ulaşmakta zorlanan çocuklara destek vermiştir. Bu pedagoji, temelde bir iletişim kurma biçimidir. O, eğitime kurumsal bir kimlik kazandırmaya çalışmıştır. Ona göre eğitimcilerin ortak eğitsel davranışları olmalıdır. Bunun için öğretmenlere yaşadığı sürece eğitim vermiştir. Bu pedagojiye göre iyi öğretmen/iyi olmayan öğretmen olmaz. “Söyledikleriniz ve anlattıklarınız ile değil, davranışlarınızla anlaşılırsınız.” Kurumsal didaktik davranışlar çocuklar üzerinde ortak etki yaratır. Çocuklar öğretmenlerinin anlattıklarından öğrenmezler. Öğretmenlerinin davranışlarından etkilenerek kendileri öğrenirler. Eğitim davranış temelli bir bilimdir. Kuralları, ilkeleri, öngörülebilir ve ölçülebilir sonuçları vardır. Öğrenciler istemezlerse öğrenemezler.

“Çocuklara eğitim ortamı oluşturmalıyız.”

İnsan da toplum da sıvılar gibidir. Bulundukları kabın şeklini alırlar. Ortam ne ise çocuk odur. Çocuklar hiçbir davranışı ile kınanmamalıdır, eleştirilmemelidir. Montessori Pedagojisi’nde endüstri çağının bilim disiplini kuralları geçerlidir.

Montessori, pedagojik anlayışını 1923 yılında “Çocukluğun Sırrı” adı ile yayımlamıştır. Burada ilginç bir noktaya değinelim. Bu kitap yayımlandığı yıl dilimize çevrilmiştir. Basımevi Türküye Büyük Millet Meclisi Yayınları’dır. Bu kitaptan bir adet bende var. Ayrıca TBMM’nin kitaplığında da olduğunu gördüm. Bu kitabı, günümüz Türkçesine uyarlayarak yayıma hazırlıyorum.

Cumhuriyetin Eğitim Modeli Montessori Modelidir.

Atatürk’ün davranışlarında ve iletişim kurma biçiminde Montessori’nin etkileri açıkça görülmektedir; bin yıldır Anadolu’da yaşayan ihmal edilmiş, yoksul Anadolu halkını Kurtuluş Savaşı’na ikna etmesi bundandır. Çağının en etkili insanlarından birisi olması bu pedogojiyi 1923 yılından önce orijinal dilinden okumasıdır.

Montessori eğitimini doğru anlayabilmek, formasyonunun ana ilkelerinin altını doldurmak ile olur.

GÖRELİK

Montessori eğitimi, endüstri çağının bilim disiplinidir. Eğitim çocuğa göre olur, çocuk olma özelliklerine göre olur, çocukların öğrenme özelliklerine göre olur; yaşlarına göre, sosyal çevrelerine göre olur. Anne, babaların ve öğretmenlerin davranışları çocuklara göre olur. Çocuklar ruhları ile öğrenirler, ruhlarının kabul etmediğini öğrenmezler. Çocuklar elleri ile öğrenirler. Akılları parmaklarının ucundadır. “Elleriniz olmasa sizde öğrenemezsiniz.” Sıcaklığı, soğukluğu, saydamlığı; ağırlığı, hafifliği ellerimiz olmasa öğrenemeyiz. Çocuklar kendilerini eşit ve özgür hissettiklerinde öğrenirler. Bu duygu; beraberinde adalet, vicdan, özgüven ve başarma duygularını getirir. Yapmak kadar yapabileceğine inanmak da önemlidir.

BASKI VE OTORİTE

Baskı insan ruhunu ezer, öldürür. Ruhu ölmüş bireyden hiçbir şey olmaz. Pedagojik açıdan öğrenmenin önündeki en büyük engeldir baskı. Çocukların ortamında olmamalıdır.

ÖDÜL VE CEZA

Eğitimde her ikisinin de yeri yoktur. Ödül ve ceza aynı anlama gelir. Her ikisi de çocuklarda güven duygusunu yok eder, onlarda başaramama duygusu yaratır. Çocuklar inisiyatif almak istemezler.

DÜZEN KAVRAMI

Çocuklar bir düzende yaşamayı isterler. Bu içgüdüsel bir davranıştır. İnsanlar tarihleri boyunca hayatta kalabilmek için belirli düzenler kurmuşlardır. Kargaşa ve kaos çocukların hiç hoşlanmadığı durumlardır. İçinde düzen olan oyunları, ritmik düzendeki araç-gereçleri severler. Montessori, eğitim araçlarını tasarlarken çocukların en çok bu özelliklerinden yararlanmıştır. Araçların tümünde ritmik ve hiyerarşik bir düzen vardır.

MAHREMİYET

Çocuklar kendi yaşıtları ile beraber olduklarında güven duyarlar. Açık alanlarda tehdit algılarlar, kendilerini korumasız hissederler. Cumhuriyetle beraber okullarda öğrencilerin girip çıktıkları kapılarla öğretmen ve misafirlerin girip çıktıkları kapılar ayrıdır. Çocuklar mahremiyetlerine saygı hissederler.

Montessori’nin Yaşadığı Çağın Entelektüel İlişkileri

Montessori bir bilim insanı olarak yaşadığı çağdaki bütün entelektüel tartışmaların odağında olmuştur. Onun çağında Darwin’in teorisi tartışılıyordu. Psikolojide Jung, Adler ve Freud yaşıyor ve teorileri tartışılıyordu. Albert Einstein’ın “Görelik Kuramı” gündemdeydi. 1.Dünya Savaşı ve savaşın yıkımları daha sonra 2. Dünya Savaşı’nın yıkımları hepsi Montessori’nin entelektüel dünyasını etkilemiştir. Sosyal bilimlerde temel kuraldır: Bir olayı anlayabilmek için olayın yaşandığı dönemdeki ilişkileri anlamak gereklidir. Sonuç olarak Montessori Pedagojisi endüstri çağının ürünüdür. Endüstri ile gelişen toplumlar bu eğitimle gelişmişlerdir.

Sömürgeci ülkeler eğitimi bir silah olarak kullanmışlardır ve kullanmaya devam etmektedirler. Montessori bunu engellemek için mücadele etmiş, Avrupa’nın sömürgelerine eğitimlerini geliştirmek için destek vermiştir. Hindistan buna güzel bir örnektir. Bizim ülkemizde de 1952 yılında yapılan “İkili Antlaşmalar”la Cumhuriyet Eğitim Modelinden vazgeçilmiştir.

Montessori eğitimini bütün yönleri ile anlatmak bu yazının boyutunu çok aşacağından konuyu burada sonlandıralım istiyorum. Cumhuriyet ile başlayan eğitim yolculuğumuzu yeniden keşfedeceğiz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu