Sürdürülebilir Kalkınmada Yadsınamaz Güç – ADEM HIDIR /Eğitimci-Psikolojik Danışman
Eğitim; bireyde istendik davranış değişikliği geliştirme çabasıdır. Bu tarife belki birçok eklemeler yapılabilir, yolu yöntemi, ortamı, zamanı değerlendirilebilir. Fakülteden bir hocamız “öğrenme istek ve arzusu taşımayan hiçbir öğrenciye hiçbir ders araç gereci ve hiçbir öğretmen yardımcı olamaz” derdi. İstek arzu heves eğitimin lokomotifidir. Coşku eğitimi zirveye çıkarır. Gönülsüz yapılan işin verimi düşük olacaktır ama istekle yapılan işten yüksek verim alınacağı performansın yüksek olacağı aşikârdır.
Şimdi sizlere neye ihtiyacımız var, siz ne istersiniz hayatınızda diye sorduğumuzda barışa, paraya, mutlu olmaya, sevgiye, huzura, başarıya gibi cevaplar alabiliriz ki milyon insan milyon cevap olacaktır. Bu cevapların içinde sebep-sonuç döngüsü ya da civciv yumurta metaforu görülmektedir. Sevgi barışı, barış parayı, para huzuru, huzur mutluluğu gibi… gibi ama her birini birbiriyle ilişkilendirebiliriz. Ben temelde sevgi duygusuna sevme eğilimine önem veriyorum. Diğerlerinin de ne istersek isteyelim temelde bu isteğin sevme duygusuyla ateşlendiğini tetiklendiğini düşünüyor ve görüyorum.
Sevgi duygusu en güçlü duygularımızdandır; düşünce, tutum ve davranışlarımızı destekler yön verir. Sizce de öyle değil mi? Bir anne aç ya da susuzken dahi kendini değil çocuğunu öncelikler onu düşünür. Tabi tersten okuduğumuzda nefrette düşünce, tutum ve davranışlarımızı şekillendirecektir. Farkına varmadan çok mutlu iken sevmediğimiz birinin ortama girmesiyle o mutluluğumuz sönmeye başlar anında tavır ve davranışlarımıza yansır. Gülen yüzümüz düşer hemen keyfimiz kaçar. Aynı şekilde çok mutsuz, üzgün olduğumuz bir anda ortama sevdiğimiz birinin gelmesi, gözümüzün içine bakması, omzumuza dokunması mutsuzluğumuzu, üzüntümüzü ya da öfkemizi hafifletecektir.
Sevgi işine inanmak lazım. Sevgi itici güçtür, lokomotiftir. Eğitimin coşkusudur. Kişi sevdiği işi yapmayı, sevdiği ortamda olmayı, sevdikleriyle konuşmayı ister. Sevdiği hocanın dersini de ilgiyle dinler. Sevdiği derslerde başarılı olur. Seven insan güzel insandır. Neden güzel insandır; yardımlaşır, şiddet yoktur, zorbalık yoktur, paylaşımcıdır, saygıda vardır. Eeee daha ne olsun işin sırrı sevmek değil mi? Bu insanlar mutludurlar çevresiyle ve en önemlisi kendisiyle barışık insanlardır. Bu arada polyannacılıktan, kendini kandırmadan bahsetmiyorum.
2013 yılında ülkemizin de üyesi olduğu Uluslararası Ekonomik İş birliği ve Kalkınma Örgütü OECD tarafından hazırlanan Daha İyi Yaşam Endeksi‘nde, gelir düzeyi, sağlık, güvenlik ve iskân gibi alanlarda, 36 ülkenin durumu karşılaştırılmış. Avustralya ile birlikte İsveç, Kanada, Norveç ve İsviçre ilk beşe girmiş. Türkiye ise 36. ve son sırada yer almıştır.
Araştırmada; ülkemizde ortalama bir günde, olumlu duygu ve düşünceler içinde olduklarını söyleyenlerin oranı yüzde 68 iken OECD ortalaması ise yüzde 80 görülmektedir. Burada Türk vatandaşlarının OECD vatandaşlarına göre, genelde hayatlarından pek memnun olmadıkları görülmektedir.
2015 yılında OECD ülkelerinde ve partner ülkelerde “Öğrencilerin Hayatlarından Memnun olma düzeyleri” üzerine yaptığı araştırmada 48 ülke içerisinde ülkemiz 48. Olmuştur.
2018 yılında “Öğrencilerin kendilerini okula ait hissetmeleri” üzerine yapılan 70 ülkenin katıldığı araştırmada ülkemiz 70. Sırada olmuştur.
BM hazırladığı bir raporda gayrisafi yurt içi hasıla, sosyal destek, ortalama sağlıklı yaşam süresi, vatandaşların kendi hayatlarıyla ilgili karar alabilme özgürlüğü, cömertlik (hayır kurumlarına yardımda bulunma) ve ülkedeki yolsuzluk düzeyleri dikkate alınarak aralarında Türkiye’nin de yer aldığı ülkelerde araştırmacılar 2020 ve 2022 arasında 137 ülkeden 100 binden fazla kişiyle görüşmüş. Anket sorularını yanıtlayan katılımcılardan kendi hayatlarına 1’den 10’a kadar puan vermeleri istenmiştir. Önceki seneler gibi 2023’te de İskandinav ülkeleri ilk sıralarda yer almış. Finlandiya, Danimarka, İzlanda, İsrail ve Hollanda ilk 5 sırayı almıştır. Mutluluk değerlendirmesinde son 5 ülkede ise en sonuncu Afganistan ve sırayla sondan 2. Lübnan, 3. Sierra Leone, 4. Zimbabve ve Kongo Demokratik Cumhuriyeti sondan 5. sırada yer almıştır. 2022’de 8 basamak gerileyerek 112. seçilen Türkiye ise 2023’de 106. olmuş. 2024 mutluluk raporunda Türkiye 98. sırada yer almıştır. Rapor, gençlerin yaşlılara göre daha mutsuz olduğunu göstermektedir.
Tüm bu araştırma sonuçlarını görünce bir yanlışlık olduğunu düşünebilirsiniz. Ki ben düşünmüştüm ve o kadar da değildir ya demiştim ama sonuç değişmedi. Çalışmaların yapıldığı yerler bizim okullarımız, uygulamaların başında bizim idareci ve öğretmenlerimiz var. Bu çalışmalar da ülkemizi TOBB, TİSK ve TÜSİAD temsil etmektedir. Bu arada OECD’nin yirmi kurucu üyesi arasında yer alıyoruz. Dış İşleri Bakanlığımızca bu üyeliğimiz; “OECD’nin çağımızın gereklerine dinamik biçimde cevap vermesini bilen bilgi ve beyin gücü ve birikiminden daha fazla yararlanmamız, politikalarımızın daha sağlıklı ve etkin biçimde uygulanmasını kolaylaştırmaktadır. İleri ve çağdaş ülkelerle birlikte bulunduğumuz OECD’nin ulusal düzeyde dengeli ve sürekli ekonomik gelişme çabalarımızda çok önemli bir referans kaynağı ve yol gösterici bir bilgi niteliğini taşıdığı kuşkusuzdur” denilerek açıklanmaktadır. İşte bu verileri bizlerin kendimizi geliştirmemiz için kullanmamız gerekmektedir. Aksi zaten düşünülemez.
Çocukların ruh sağlığı ve özsaygısı da en az akademik başarı kadar önemli. Başarı, her çocuğun kendine özgü yetenekleriyle parlamasıyla ölçülmelidir. Öğrenci ve öğretmen arasındaki etkili iletişim öğrencilerin okula aidiyetiyle anlamlı ve pozitif ilişkiye sahiptir. Söz konusu ilişkinin iki taraflı olması nedeniyle öğrenci ve öğretmen arasındaki etkileşim okula aidiyeti beslemekte, okula aidiyet arttıkça istek, başarı ve mutlulukta artmaktadır. Bu bağlamda, öğrencinin akademik başarısından psikolojik durumuna kadar birçok özellik açısından kritik bir öneme sahip olan okula aidiyet için öğretmen-öğrenci etkileşiminin oldukça önemli olduğu tekrar ortaya konulmaktadır.
Buradan bir çıkarım daha IQ kadar SQ ruhsal zekada değerlendirilmelidir. Çok başarılı olmuş ülkemizin en iyi üniversitelerinden mezun olmuş iktisatçı, işletmeci ya da mühendislerimizin yönetimindeki bankalar hiç edilmiş içleri boşaltılmıştır. Yani akademik başarı ile dürüstlük, erdemli olma, etik kurallara uyma başak gitmemiştir.
Örneğin; Milli mücadele yıllarının ardından, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin imarını üstlenmek, inşaat teşebbüslerine destek olmak ve yetimlerin hakkını korumak amacıyla 1926 yılında Mustafa Kemal Atatürk’ün imzasıyla Emlak ve Eytam Bankası adıyla kurulmuş.
1935 yılında Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün direktifiyle “Ülkemizin yer altı kaynaklarını işletmek ve değerlendirmek üzere sanayimizin ihtiyacı olan madenleri, hammaddeleri, enerjiyi üretmek ve her nevi banka muamelelerini yapmak” amacıyla Etibank kurulmuştur.
Adı bizzat Mustafa Kemal Atatürk tarafından konulan ve 1933’te Türkiye’nin ilk Kamu İktisadi Teşekkülü olarak kurulan Sümerbank Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kalkınmasında çok önemli bir liderlik yapmıştır. Başta dokuma olmak üzere kimya, maden, selüloz ve seramik alanında çok sayıda fabrikalar tesis etmiştir.
Atalarımızın dişinden tırnağından arttırarak sermayesini oluşturduğu bu bankalarda görev alan yöneticiler ülkemizin yetiştirdiği kalifiye, seçkin üniversite mezunlarımız iken bu tarihi önemi de olan kurumlar sağlıklı yönetilemedikleri için şu an sadece tabelalarda hatırlanır görünür olmuştur.
Milyonlarca aday içinden bir Eczacı düşünün ilk on binlerle yerleşmiş ama sahte reçeteler ile ülkemizi ciddi manada zarara uğratmış milyonlarca Türk Lirasını hiç edilmiş. Ya da ilk binlerin arasına girmiş, uzmanlığına Hipokrat yeminine rağmen organ mafyasına hizmet eden bir doktor olabilir mi? ki olmuştur. Örnekleri farklı mesleklerle çokça arttırabiliriz her mesleğin ya da insanın iyisi kötüsü vardır. Burada Yunus’un sözünü söylemeden geçemeyeceğim “İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir. sen kendini bilmezsen, bu ya nice okumaktır” diyerek bizlere süreci adeta özetlemiştir.
Maksadımız üzüm yemek ve eğitimin anlamına yakışır bireyde istendik davranışlar geliştirmektir. Bunun için bireyin sevmesi sevgiyle beraber kendini; ailesine, topluma ve ülkesine ait hissetmesini bekleriz. Aksi takdirde bu yapılan araştırmaların bizlere anlattığı mutsuz, kendini okuluna ait hissetmeyen bu doğrultuda da huzuru bulamayan kendiyle çevresi ve ülkesiyle barışık olmayan nesiller yetişmiş olacaktır. Yakın zamanda yaşadığımız, öğretmenin darp edilmesi, idarecinin öldürülmesi olaylarının yanı sıra, eğitim sektöründe, sağlık sektöründe, mahallede, trafikte, ailede ki hayatın her yerinde şiddetin örneklerine rastlamaktayız. Belki bunlar münferit olaylar diyenler de olacaktır. Dünyaya mal olan etrafımızda izlediğimiz etkisini maddi manevi hissettiğimiz savaşların da temelinde sevgisizlik yatmaktadır değil mi? Ama bizim muasır medeniyetler seviyesine ulaşma hedefinde ülkesini daha da ilerilere taşıyacak gençleri yetiştirmemiz için temelde sevgiyle yetişen, bireylere feda edilemeyecek fertlere ihtiyacımız vardır.
Neye ihtiyacımız var, siz ne istersiniz hayatınızda? Bu sorulara verilen, barış, para, mutluluk, sevgi, huzur, başarı gibi cevapların merkezinde; sevgi duygusunun kazanılması ve yaşanması gerekmektedir. Nihai sonuç olarak da sevgi, hayatın her anında, her sektörde sürdürülebilir kalkınmayı sağlayacaktır.
Ne kadar güzel söylemiş bizim Yunus’un diliyle “Biz gelmedik kavga için, Bizler geldik sevgi için, Dostun evi gönüllerdir, Gönüller yapmaya geldik. Böylece yaşamın bu döngüsü içerisinde bizleri iyiye güzele götürecek en değerli anlamlı duygumuzun “Sevgi” olduğunu anlamak, anlamlandırmak, yaşamak ve yaşatmak üzere….