İkinci Yüzyılımızı Kutlarken Hayata Hazırlayan Bir Okul Simülasyonu
Adem KEVEN/ Eğitimci Yazar
Son yıllarda çocukların ne kadar da beceriden yoksun oldukları ve sorumluluk almak istemedikleri üzerine çok fazla söz söyleniyor değil mi? Gün geçmiyor ki bu konuda bir araştırma sonucu yayınlanmasın. Peki, bu soruna çözüm olarak çocukları, hayata çok daha güçlü bir şekilde hazırlayacak bir okul olabilir mi? Hayal edin ki; bu okulda çocuklar sadece ders çalışmakla kalmayıp, aynı zamanda temizlik yapmayı, yemek yapmayı, hayvan bakmayı, bitki yetiştirmeyi öğreniyorlar. Bu okulda çocuklar sadece kitap okumakla kalmayıp, aynı zamanda müzik yapmayı, spor yapmayı, sanat yapmayı öğreniyorlar. Bu okulda çocuklar sadece öğretmenlerden değil, birbirlerinden de öğreniyorlar. Böyle bir okul olsa nasıl olur sizce?
Bir okul hayal edin:
- Bu okulda çocuklar temizlik ve hayvan bakımı gibi sorumluluklar üstlenirler. Böylece hem çevreye hem de canlılara karşı duyarlı olmayı öğrenirler. Hem de kendi işlerini kendileri yapmanın verdiği gururu ve mutluluğu yaşarlar. Okulda, sınıfların temizlik işlerini sırasıyla öğrenciler yapsa… Her öğrenci kendi sırasını ve dolabını düzeltse mesela. Okulun bahçesini gruplar halinde öğrenciler temizlese ve okul bahçesinde bulunan bitkilerin, ağaçların bakımını üstlenseler… Okulun bahçesinde keçi, koyun gibi bir iki küçükbaş hayvan ve tavuk, ördek gibi kümes hayvanları olsa ve onların bakımını öğrenciler yapsa…
- Bu okulda çocuklar yemek yapma ve servis yapma gibi beceriler kazanırlar. Böylece hem sağlıklı beslenmeyi hem de paylaşmayı öğrenirler. Hem de kendi ürettikleri yiyeceklerin tadını çıkarmayı bilirler. Okulun bahçesinde, küçük bölümler halinde, öğrenciler bitkiler yetiştirse ve onların her türlü bakımıyla ilgilenseler… Kendi üretmiş oldukları sebzelerden salata, hamurdan ekmek, sütten yoğurt yapsalar… Mutfakta yemeklerin hazırlık kısmında ve pişirilme sürecinde öğrenciler görev alsa… Öğrenciler, yemekhanede sırasıyla yemek dağıtımına yardımcı olsalar… Masaların toplanması, bulaşıkların yıkanması, kurulanması konusunda öğrenciler görev alsalar…
- Bu okulda çocuklar okulun işleyişine katkıda bulunurlar. Böylece hem iş yapmanın hem de iş yaptırmanın inceliklerini öğrenirler. Hem de farklı alanlarda beceri kazanırlar. Okulda birtakım işlerin yerine getirilmesi, örneğin fotokopi çekimi, kütüphane kayıtlarının tutulması, duyuruların asılması, panoların düzenlenmesi gibi işlerde öğrenciler görev alsa… Günlük, birkaç öğrenci okulun çayhanesinde görev alsa ve öğretmenlerine çay ikramında bulunsalar… Kantinde, satış bölümünde bazı öğrenciler görev alsa ve hesap kitap yapmayı öğrenseler…
- Bu okulda çocuklar birbirlerinden öğrenirler. Böylece hem işbirliği yapmayı hem de öğretmenlik yapmayı öğrenirler. Hem de farklı bakış açılarına saygı duymayı bilirler. Büyük öğrencilere alt sınıflarda yardımcı öğretmenlik görevi verilse ve herhangi bir konuyu onlara öğretseler, onlarla deney yapsalar mesela… Öğrenciler grup çalışmasına teşvik edilse ve günlük hayattan problemlerle uğraştırılsalar…
- Bu okulda çocuklar müzik, spor ve sanat gibi alanlarda kendilerini geliştirirler. Böylece hem yaratıcılıklarını hem de yeteneklerini ortaya çıkarırlar. Hem de farklı kültür ve sanat eserleriyle tanışmış olurlar. Her öğrenci bir enstrüman öğrenmeye teşvik edilse ve bu konuda bir planlama yapılsa… Her öğrenci ilgi duyduğu bir spor dalında antrenman yapabilse, gelişme imkanı bulsa ve bu konuda rehberlik yapılsa… Kültürel ve sanatsal konularda atölye imkanları oluşturulsa ve öğrenciler özel yetenek ve becerilerinin gelişimi konusunda atölye çalışmalarına teşvik edilseler…
- Bu okulda çocuklar sakinliğe, oturmaya değil de biraz harekete teşvik edilse… Okulun yönetiminde çocukların da aktif katılımı sağlansa, onların da fikirleri alınsa… “Hayatta biraz tehlike iyidir” düşüncesinden hareketle okulun her yerinde güvenlik önlemi almak yerine çocukların kendilerini korumaları ve dikkatli olmaları teşvik edilse…
- Öğretmenler kendi alanlarında özerk bırakılsa ve her öğretmen, çizilen geniş bir çerçeve içinde kendi müfredatını kendisi hazırlasa… Okutacağı kitabı kendileri belirlese… Okuma kültürünün egemen olduğu, kütüphanenin okulun kalbi sayıldığı bir okul ortamı oluşturulsa…
Nasıl olur? Hayali bile heyecan veriyor değil mi? İnanın böyle bir okul olsa öğrencilerin matematiği, Türkçesi, yabancı dili bugünkünden çok daha iyi olur. Sınavlarda çok daha yüksek not alırlar. En önemlisi de çok daha kalıcı öğrenirler ve mutlu olurlar. Hayata daha güçlü, üretken, özgüven içinde katılırlar. Daha anlamlı bir yaşam tecrübesine sahip olurlar.
Tabii ki böyle bir okulun da bazı dezavantajları yok değil. Böyle bir okulun kurulması ve işletilmesi çok daha maliyetli olabilir. Böyle bir okulda eğitim kalitesini ve akademik başarıyı sağlamak çok daha zor olabilir. Böyle bir okulda çocuklar sosyal uyum sorunları yaşayabilirler. Ancak, tüm bu dezavantajlara rağmen böyle bir okulu tercih etmek gerekir. Çünkü böyle bir okul çocukların sadece sınava değil, hayata hazırlanmasını sağlar. Çünkü böyle bir okul çocukların sadece bilgi değil, beceri kazanmasını sağlar. Çünkü böyle bir okul çocukların sadece öğrenmeyi değil, öğrenmeyi sevmesini sağlar.
Peki olur mu? Çok zor… İmkansız demiyorum elbette. Çünkü en başta ebeveynler karşı çıkar böyle bir sisteme. O okulu, okulun yönetimini, öğretmenleri eleştirirler, olmadı bazıları, üst mercilere şikayet de eder. Birçok ebeveyn, “Böyle okul mu olur? Ödev vermeyen, sınav yapmayan, test çözdürmeyen okul mu olurmuş? Etkinlikler, zaman kaybından başka bir şey değil. Çocuğumuz spora gideceğine biraz daha test çözmeli, daha çok ders görmeli. Falan okul her gün sınav yapıyormuş, X Koleji, şu derste bizim okuldan öndeymiş” diye düşünürler. “Biz çocuğumuzu okula temizlik yapsın diye göndermiyoruz, bizim çocuğumuza okulda kimse iş yaptıramaz.” derler. Herkesin çocuğu, prens ve prenses ya!
Sonra, okul yöneticileri ve öğretmenler de böyle bir okulu istemezler. Geneli için söylüyorum, elbette istisnalar vardır. Çünkü bu okulda sürekli aktif bir yaşam döngüsü vardır. Kolay değildir, sürekli bir aktivite planlamak, uygulamak. Her an bir kargaşa çıkabilir. Beklenmedik olaylar yaşanabilir. Sürprizler çıkabilir. Eleştiri alabilirsiniz. Gürültü olabilir. Bir koşuşturmaca yaşanabilir, etraf kirlenebilir. Bir şeyler dökülebilir, bazı malzemeler kırılabilir. Ufak tefek kazalar da olabilir.
O yüzden kimse rahatını bozmak istemez. Hiçbir şey yapmamak en rahatıdır. Klasik okul sistemi o yüzden yıllardır yaşamını sürdürüyor. Herkes şikayetçi olduğu halde mevcut sistem varlığını korumaya devam ediyor ne hikmetse.
Bir yandan da Japonya’ya, Finlandiya’ya, Güney Kore’ye öykünür dururuz. Farklı ülkelerin eğitim sistemleri üzerine sempozyumlar, kongreler yaparız her daim. Daha da olmadı eğitimde başarılı ülkelere geziler yaparız, okullarını yerinde inceleriz. O ülkelerde “şöyle eğitim, böyle sistem varmış” demeye devam ederiz.
Devam ederiz de ne olur peki? Lafta kalır, çoğu şeyde olduğu gibi. Uygulamaya geçiremeyiz maalesef.
Şu gerçeği de unutmayalım: O ülkelerde yukarıda anlattığım, hayalini kurduğumuz ne varsa, fazlasıyla var. Onların çocuklarının eline yapışmıyor ya temizlik bezi! Sorumluluklarını yerine getirmekten sızlanmıyorlar. Egoları hasar görmüyor. Okula kendileri gidip geliyorlar. Kar demeden yağmur demeden bisikletlerine binip okula gidiyorlar. Ödevlerini kendileri yapıyorlar, sorunlarını kendileri çözmeye çalışıyorlar. Öğretmenler de her şeyden sızlanmıyorlar. Başkasından beklemiyorlar. Kendileri inisiyatif alıp öğrencileri için ne gerekiyorsa yapıyorlar.
Bizim ülkemizde de geçmişten günümüze çok iyi örnekler var aslında. Tamamen de olumsuz düşünmeyelim. Şahsen, benim okuduğum Çatalharman Köyü İlkokulunda , hayal diye sözünü ettiğim çalışmaların büyük çoğunluğu vardı. Anlattıklarımın bir çoğu bizzat yaşadığım tecrübelerdi. Bir köy okuluydu, ama ufku çok büyük bir öğretmenim vardı. 1980-85 yıllarında benim köy okulumda şahane bir bahçe vardı. Bahçemizde tarımla uğraşıyorduk. Bir hayli meyve ağacımız vardı. Onların bütün bakımını öğrenciler yapardı. Sınıfça ormandan odun getirmeye giderdik. Okulun temizliğini biz yapar, sobayı biz yakardık. İş eğitimi dersimizde kendi oyuncaklarımızı yapardık. Tiyatrodan şiire, resimden fen deneylerine ne varsa ben köy okulunda tanıştım. Çay demlemeyi, çay servisi yapmayı, elma soymayı, kazma kürek kullanmayı bile köy okulunda öğrendim desem abartmış olmam. En ince detayına kadar öğretmenimiz ilgileniyordu.
Şimdi imkanlar daha iyi, çok daha iyi okullarımız var. Var, ama bir şeyler ters gidiyor. Eğitim anlayışı maalesef iyiye gitmiyor.
Çözüm mü dediniz? O da çok zor… Çünkü tembelleştik efendim. Herkes çözümü başkasından bekliyor. Ebeveynler okuldan, okullar ebeveynlerden; öğretmenler öğrenciden, öğrenciler öğretmenden, okul yöneticileri de devletten çözüm bekliyor.
Şoklanmaya ihtiyaç var sanki. Çocukların fıtratı maceraperesttir aslında. Sonsuz bir merak duygusuyla doğarlar. Onlar denemekten, düşmekten, kalkmaktan, sormaktan yorulmazlar. Yeter ki fırsat verilsin. Bizler de denemekten, düşmekten, sormaktan, yorulmaktan bıkmayacağız. Yeniden yeniden deneyeceğiz. Yüzüncü kez olmadı mı, yüz birinci kez deneyeceğiz. Başaranlar, hiç hata yapmayanlar değil, asla vazgeçmeyenlerdir.