3.Sayı

Aileler! Veli Olmaya Hazır Mısınız?

Prof.Dr.Aslı Bugay SÖKMEZ

ODTÜ Öğretim Üyesi

“Çocuğunuz öğrenci olmaya hazır. Peki, siz veli olmaya hazır mısınız? Çocuğunuz ilkokula başlayınca ya da liseye gidince hatta üniversiteyi kazanınca herkes mutlu olmanızı beklerken siz içten içe onu kaybetmekten korkuyor, bir daha onun hayattaki tek idolü olamayacağınız kaygısını yaşıyor ve bir dönemin sona erdiğini düşünüp hüzünleniyor musunuz? Ya da okulda sizin gibi başarısız olmasından endişelenip, arkadaşlarının ve öğretmenlerinin “onu ya kabul etmezlerse” kaygısını yaşayıp, felaket senaryoları mı kuruyorsunuz? Korkmayın. Yalnız değilsiniz. Birçok veli sizinle benzer duyguları paylaşıyor.”

Çocuğunuz okula başlıyor ve siz belki de ilk kez veli oluyorsunuz. Peki nasıl hissetmeli ve öğretmenlerle, diğer velilerle çocuğunuzun velisi olarak nasıl iletişim kurmalısınız? Çocuğunuzun uyumu hakkında bir sürü kaynaktan faydalanıp bilgi edinmenize rağmen bir veli olarak sizin uyum süreciniz hakkında neler biliyorsunuz? Aşağıdaki bilgiler velilere bu zorlu ama keyifli yolculukta yol göstermesi amacıyla özetlenmiştir.

Çocuğunuz ilk kez okula mı başlıyor?

Çocuğunuz kreş/anaokuluna başlıyor ve belki de anne-baba olarak çocuğunuzdan ilk kez bu şekilde ayrılıyorsunuz. Bugüne kadar ona hep siz baktınız ya da bakımını üstlenen kişiler ya evinize geldi ya da sizin bildiğiniz ve güvendiğiniz ortamlarda çocuğunuza baktılar. Şimdi çocuğunuz kreş/anaokuluna başlarken birçok olumlu ve olumsuz duyguyu bir arada hissetmeniz olası. Bu sadece çocuğunuz için değil, sizin için de önemli bir adım. Bugüne kadar onun rol model olarak görebileceği en önemli kaynak sizdiniz ve sizin katkılarınız ve ona tanıdığınız fırsatlarla çocuğunuz belli düzeyde bir psiko-sosyal olgunluğa vardı; ancak bu gelişim sınırlı. İşte bu dönemde okul öncesi eğitimin devreye girmesi ve çocuğun gelişim alanlarını destekleyici çalışmalar yapılması çocuğunuzun sahip olduğu potansiyele ulaşabilmesi için önemlidir.

Bilindiği gibi kreşe/anaokuluna başlamak çocuğun toplumsallaşma sürecinin ilk resmi basamağıdır. Yani okul öncesi eğitim, çocuğun aile dışına attığı ilk adım olarak görülmektedir. Bu yeni deneyime uyum sürecinde sadece çocuklar değil, ebeveynler de kaygı, endişe, korku yaşayabilip, bu duygularını çocuklarına da bulaştırabilirler. Bu süreçte ailelerin duygusal olarak hazır olması çocuğun okula ve öğretmenine uyumunun en önemli belirleyicisidir. Bu süreçte yapılması gerekenler aşağıda özetlenmiştir.

  1. Çocuğunuzun duygu düzenleyicisi olduğunuzu unutmayın:

Kreş/anaokuluna yeni başlayan çocukta, başlangıçta belirsizlik ve terk edilme (ayrılma) kaygısı görülebilir. Bu duyguların benzerini ailelerde de gözlemlemekteyiz. Özellikle çalışma hayatı nedeniyle çocuğunu erken yaşta okula başlatmak zorunda kalan aileler kendileriyle ilgili suçluluk ve kaygı duygularını daha yoğun yaşamaktadırlar. Aileden gelen bu sinyaller çocukta okul korkusunu arttırmakta ve bu korkuyu sürdürmesine neden olabilmektedir. Bu noktada ailelerin çocuklarının duygu düzenleyicileri olduklarını fark etmeleri önemlidir. Yani çocuğunuzun olumlu ya da olumsuz duygular yaşamasının en önemli kaynağı sizsiniz. Bu tıpkı, çocuğunuz düştüğünde onun paniğe kapılıp ağlamasın diye gülümseyerek “hoppala yaptın” demeniz gibidir. Bildiğiniz gibi sizin gülen yüzle ve güvenle “iyisin sorun yok“ anlamı- na gelen mesajınız çocuğunuzun ağlamasının önüne geçer, hatta çocuğunuz gülmeye başlar. İşte bu örnekte olduğu gibi çocuğunuz okulla ilgili kaygı ve endişelerinde hep sizin yüzünüzde benzer duygular var mı yok mu diye sizi gözlemeyecek ve sizi model alacaktır. Bu nedenle sizin kararlılığınız ve iç rahatlığınız çocuğun uyum süreci için çok önemlidir. Çocuğun ayrı- lırken duygusal olarak sizin üzüntü ve kaygınızı hissetmesi uyum sürecini zorlaştıracaktır.

  • Kararınızı sorgulamayı bırakın:

Çocuğunuzu kreşe başlatmak için erken mi geç mi kaldınız? Bu kreş iyi mi? Öğretmenlere güvenebilir miyim? Sorularını 1 ay için bir köşeye bırakın. Bunun yerine sadece çocuğunuzu ve okulunu gözlemleyin. Bir ayın sonunda eğer eksiler artılardan fazla ise o zaman kararınızı tekrar gözden geçirirsiniz.

  • Okulla iyi iletişim kurun:

Öğretmeni ile anne-baba olarak tanışın ve iyi iletişim kurmaya çalışın. İlk hafta çocuğunuzu okula siz bırakın ve/veya okuldan siz alın. Okulu doğal ortamında gözlemlemeye çalışın.

  • Çocuğunuz hakkında bilgi verin:

Çocuğunuzun temel özellikleri hakkında genel bilgileri öğretmenle paylaşın. Nasıl çocuğunuzun bir yiyeceğe alerjisi varsa ve bu bilgiyi paylaşıyorsanız, onun söylendiğinde sigortalarını attıran bir kelime ya da hassas olduğu bir durum varsa bu konuda da önceden öğretmenini bilgilendirin. Öğretmenin kısa sürede çocuğunuzu tanıma şansı olmayabilir. Onun temel özellikleri hakkında bilgi paylaşımında bulunmanız sağlıklı bir iletişimin baş- langıcı olacaktır.

  • Öğretmenin prensiplerini öğrenin:

Sınıf ve okul kuralarının yanı sıra öğretmenin önemli gördüğü temel prensipler hakkında bilgi alın. Öğretmene “siz sınıfınızda nelere dikkat edersiniz?” “okul ve ev arasında tutarlı olabilmek için önerileriniz var mı?” gibi birkaç soru ile öğretmenin özellikle üzerinde dur- duğu temel prensipleri anlamaya ve onunla işbirliği yapmaya hazır olduğunuzu göstermeye çalışın.

  • Kuralları çocuğunuza tanıtın ve ona bu konuda rehberlik edin:

Çocuk, kreş/anaokuluna başladığı zaman tüm kurallarını bildiği aile ortamından henüz hiçbir kuralını bilmediği, tanımadığı kişilerin bulunduğu bir ortama girmektedir. Her ne kadar okullar dönem başlarken genel okul kurallarını tanıtıcı oryantasyon etkinlikleri düzenlese bile çocuğunuzun ilk tanışma anında sunulan kuralları hızlıca öğrenmesi ve hatırlaması çok olası değildir. Bu tıpkı yeni bir ortama girdiğinizde çok sayıda insanla tanıştığınız için hiç kimsenin adını hatırlayamamanız gibidir. İşte bu nedenle yazılı ya da yazılı olmayan okul hayatıyla ilgili kuralları siz de öğrenin ve çocuğunuza bu kuralları ilk iki hafta arda bir hatırlatın.

  • Kendinizi düzenleme becerinizi gözden geçirin:

Siz sabahları kaçta uyanırsınız? Planlı mısınız? Yoksa son dakikacı mı? Bir yere gidilecekse zamanında mı gidersiniz yoksa geç mi kalırsınız? Belki de çocuğunuza evde baktığınız için geç uyanıyordunuz. Ya da işe geç gidiyorsunuz. Okula başlama saatine ilk hafta alışmakta zorlanabileceğinizi unutmayın. Sizin zorlandığınız bir konuda çocuğunuzun da zorlanmasına şaşırmayın, normal rutini değiştiği için çocuğunuzun okula giderken huzursuz olmasını ve sizden ayırılırken ağlamasını olası görün. İlk haftalar bu duruma oldukça sık rastlanır ve normaldir. Sabırlı olun.

  • Velilerle tanışın:

Çocuğunuzun ilk resmi arkadaşlarının aileleri ile tanışın, kimlerle çocuğunuz arkadaşlık edecek, öğrenin. Çocuğunuza nasıl arkadaş edinileceği hakkında rol modeli olun. Unutmayın ki o her an sizi gözlemliyor. İyi arkadaşlarınızın olması onu da iyi arkadaş edinme konusunda cesaretlendirecektir.

Çocuğunuz liseli mi oldu?

Dokuzuncu sınıfla birlikte liseye başlamak çocuğunuzla ilişkinizi birçok yönden güncellemenizi gerekmektedir. Bu güne kadar sevdiği birçok şeyin değiştiğini, çocuğunuzda tanıdığınızı sandığınız özelliklerin aslında var olmadığını gözlemeyebilirsiniz. Aşağıdaki öneriler bu süreci kolaylaştırmak için sunulmaktadır.

  1. Ergenlik döneminin özellikleri hakkında bilgi alın:

Çocuğunuzdaki fiziksel ve psikolojik değişimleri bilin. Bu değişimlerin ilişkinizi etkileyeceğini unutmayın.

  • Sınıf öğretmeni ve rehberlik servisi ile tanışın:

Araştırmalar lise başlangıcı olan 9. sınıfta riskli davranışların arttığını, akademik başarının gerilediğini göstermektedir. İşte bu nedenle, henüz sorunlar çıkmadan ve krizler yaşan- madan önce rehberlik servisinde görevli olan psikolojik danışmalarla iletişim kurup bu dönemi en sağlıklı nasıl geçilebileceğiniz hakkında bilgi alın. Ayrıca sınıf öğretmeni lisede en çok iletişim kurmanız gereken öğretmen olacaktır. Onunla mutlak tanışın ve kendinizi tanıtın.

  • Kurallarınızı güncelleyin:

Çocuğunuz büyüyor. Gelişimsel özelliklerine bağlı olarak ihtiyaçlarının ve yeterliliklerinin değiştiğini unutmayın. Bu güne kadar onu hiçbir yere toplu taşıma araçları ile gön- dermemiş olabilirsiniz; ama artık çocuğunuz kursa ya da arkadaşlarının yanına tek başına gitmek isteyebilir. Kurallarınızı çocuğunuzun yapabileceklerini, onunla da ortak bir şekilde tartışıp, değerlendirerek güncelleyin.

  • Arkadaşlarını tanımaya çalışın:

Bu dönemde onun için en önemli sosyal kaynağın arkadaşları olacağını bilin ve bunu kabul edin. Onlarla geçen zamanın kıymetsiz ve boşa geçen bir zaman olduğunu düşünmeyin. Çocuklar ileride, iş hayatında nasıl iletişim kurulacağının provasını arkadaşları ile yaparlar. Dolayısıyla arkadaşlarla iletişim, onlarla geçirilecek olan zaman ve bu deneyimler ilerisi için gayet gerekli ve sağlıklıdır.

  • Spor yapması ve sağlıklı bir hobi edinmesi için çocuğunuzu cesaretlendirin:

Spor yapan ya da sağlıklı bir hobisi olan ergenlerin lise hayatında hem akademik hem de sosyal ilişiklerde daha başarılı olduğu ve daha az riskli davranışlara yöneldiği görülmektedir. Bu nedenle çocuğunuzun enerjisini sağlıklı yerlere kanalize edebilmesi için onu ilgi duyduğu uygun etkinliklere yönlendirin ve destekleyin.

O artık üniversiteli 🙂 Siz neler hissediyorsunuz?

Çocuğunuz uzun bir eğitim yolculuğunun sonunda önemli bir dönüm noktası olan üniversite hayatına başlıyor. Umut ve heyecanla başladığı bu yolculukta aslında onu birçok zorluluk da bekliyor. Peki, bu süreçte siz neler hissediyorsunuz ve ona nasıl yardımcı olabilirsiniz?

  1. Vedalaşma stresine girmeyin ama güzel bir uğurlama yapın:

Çok klişe ve gerçek olarak vedalaşmayı birçok kişi sevmez. Çünkü vedalaşma sevdiklerimizi kaybetme korkusunu beraberinde getirir. Bu nedenle bu strese girmeyin. Onunla ilişkinizi güncellediğiniz ve onun yeni halini tanıma cesaretini gösterdiğiniz sürece aranızda ki bağın kopmayacağını unutmayın. Bu nedenle vedalaşmak yerine onu yeni hayatına güzel dileklerle uğurlayın. Güzel bir uğurlama yemeği ile tüm sevdiklerini bir araya getirmek iyi bir başlangıcın kapılarını aralayabilir.

  • Çocuğunuzun duygularına kulak verin:

Yeni hayatına başlarken çocuğunuzun olumlu duygular kadar olumsuz duygulara kapılma- sının da normal olduğunu bilin ve onu yatıştırmak ya da yargılamak için değil, anlamak için dinleyin. Özellikle size kaygı ve korkularını açan bir çocuğa, kendi kaygı ya da öfkenize yenilerek “ama bunu sen istedin “ demeyin. Bunun yerine siz de kendi düşünce ve duy- gularınızı onunla içten bir şekilde paylaşın. Ne çocuğunuzun ne de kendi duygularınızın önemini azaltın ve ne de bunları görmezden gelmeye çalışın. Sizin için zor da olsa, koşulsuz bir şekilde onun yanına olun.

  • Bağlı ama bağımlı olmayın:

Üniversite yaşamının en önemli işlevlerinden biri de çocuğunuzun bağımsızlığını kazanmasıdır.  Sizle ilişkisinde her şeyi size sorması yerine, ona sağlıklı inisiyatifler verin. Her an sizin onayınıza ihtiyaç duyması ilerde iş ve evlilik hayatında da benzer ilişkiler kurmasına ve sorunlar yaşamasına neden olacaktır.

  • Yeni hayatını görün:

Çocuğunuzun yeni hayatını oluşturan şehri, üniversiteyi, ev ya da yurdu mutlaka görmeye çalışın. Eğer gidemiyorsanız bile resimlerini isteyin. Bunu çocuğunuzu kontrol etmek için değil, yaşadığı yeni hayatın onu değiştireceğini, geliştireceğini bilerek onu tanımak ve aranızdaki bağı güncelleyebilmek için yapın.

  • Odasını değiştirmeyin:

Eğer imkânınız varsa en azından ilk dönemin sonuna kadar odasını olduğu gibi tutun. Üniversitenin ilk dönemi sınavlar, yeni arkadaş edinme stresi ve yeni yaşama uyum sorunları nedeniyle zorluklarla geçmektedir. Bu dönemde çocuğunuzun güvenli bir evi ve ona ait bir odası olduğunu bilmesi kendini iyi hissettirecektir. Ona ihtiyaç duyduğunda gelip kalabileceği güvenli bir liman saklayın!

  • İlişkinizin renk değiştirmesine hazır olun:

Çocuğunuz artık üniversite hayatı ile birlikte gelişimsel olarak “beliren yetişkinlik dönemine” geçiş yaptı. Yani artık karşınızda bir çocuk ya da ergen yerine bir yetişkinin belirmeye başladığını unutmadan ilişkinizi tekrar buna göre düzenlemeye çalışın. Bu dönemin isminden de anlaşılacağı gibi çocuğunuz artık ergen değil ama henüz tam bir yetişkin de değildir. O yüzden hatalarını, yanlışlarını zaman zaman çocuksu tavırlarını hoşgörü ile karşılayın. Özellikle yeni bir şehre okumaya giden öğrencilerin bazıları tıpkı kreşe başlamanın ilk günleri gibi yeni ortama uyum sürecinin yarattığı kaygı ve endişe nedeniyle kararını sorgulayabilir, hatta aniden eve geri dönmek isteyebilir. Bu durumdayken onun duygu düzenleyicisi olarak siz sakin kalın ve çocuğunuzun kararını sorgulamayıp bir süre bu yeni hayatı deneyimlemesi için cesaretlendirin. Örneğin, ilk kez ailesinden ayrılan kaygısı yüksek olan ve hemen eve geri dönmek isteyen bir çocuğa “ tamam bir ay orayı sorgulamadan sadece deneyimle, üniversiteli olmanın ve yeni hayatının keyfini çıkar, kararını ilk ayın sonunda tekrar konuşuruz” diyebilirsiniz. Böylece çocuk dönülmez bir yola girildiği endişesinden kurtulup daha sağlıklı karar verebilecektir. Ayrıca beliren yetişkin olan çocuğunuzun bu çocuksu davranışlarına şaşırıp “acaba hazır değil mi?” diye düşünmeyin. Bir gecede çocuğunuz hem akademik hayatını, hem öğrenci evi ve yurt yaşamını, beslenmesini ve maddi konuları düzenleme yetisine kavuşup “üniversiteli” olamaz. Tüm bu becerilerin ancak ve ancak tecrübe ve zamanla öğ- renilebileceğini unutmayın.

  • Lisedeki akademik başarıyı beklemeyin:

İlk yıl akademik başarının en düşük olduğu dönemdir. Çünkü çocuğunuz hem değişen akademik beklentilere hem de yeni bir sosyo-kültürel yapıya alışamaya çalışırken zorlanması ve başarısının sekteye uğraması olası ve bir o kadar da doğaldır. Bu süreçte ona karşı sabırlı ve anlayışlı olun.

  • Boş yuva sendromu:

Boş yuva sendromu, yalnızlık, yas, amaçsızlık gibi anne babaların çocukların eğitim, iş ya da ilişkileri yüzünden evden ayrıldıklarında ortaya koydukları semptomların toplamını anlatan bir sendromdur. Ebeveynlerin çoğunun esasında çocukları artık onların bakımına ihtiyaç duymayıp kendi hayatlarını kurmaya başladıklarında mutlu olmaları beklenirken, yönsüzlük, amaçsızlık, kaybolmuşluk ve yalnızlık gibi çok çeşitli duyguları yaşayabilirler. Bu durum özellikle bakım verme işini hayatının tek anlamı olarak tanımlayan ebeveynlerde, evlilikte tatminsizlik yaşayan bireylerde ve tek çocuklu ailelerde daha çok görülmektedir. Çocukları evden ayrılan ebeveynlerde yalnızlık, soyutlanma, kaygı veya panik, aşırı yas, ilgisini kaybetme ve genel bir amaçsızlık görülebilmektedir. Bu tür duygular sekiz haftadan uzun sürdüğünde mutlaka bir uzmandan yardım alınmalıdır. Aksi takdirde evliliklerin tehlikeye girdiği durumlara rastlanabilmektedir.

  • Affedin/af dileyin ve yeni bir sayfa açın:

Çocuğunuzla aşağı yukarı 18-20 yıllık bir ilişkiniz var. Bu süreçte hem siz hem de o de- ğişti. Onu büyütürken iyi anılarınız kadar olumsuz deneyimleriniz de olmuş olabilir. Tüm bu süreçte 100 birim deneyiminiz olduğunu düşündüğünüzde eğer bunun %70 i olumlu ve %30 u olumsuz ise gayet sağlıklı bir ilişkiniz var demektir. Ama %30’luk olumsuz yaşantılar bile bugünkü mutluluğunuzu gölgeleyebilir, içinizde öfke, kızgınlık ya da pişmanlık yaratabilir. Şimdi tam da çocuğunuzu yeni hayatına uğurlarken onu kaybetme korkusu duyabilirsiniz. Karşılıklı hatalar yapılmış, bazen telafisi yapılmadan ve gönül alınmadan olayların üstü örtülmüş olabilir. Çocuğunuz ta ilkokulda iken ve siz de henüz deneyimsiz bir ebeveyn iken yaptığınız hataları tam da bu yeni sürece başlarken arkanızda bırakmanız bu dönemde çok işlevsel olacaktır. Bunun için yaptığınız hataların sorumluğunu alın, olayları o dönemin koşullarına göre değerlendirin ve çocuğunuzdan öncelikle siz af dileyin. Çünkü ona bu konunda model olması gereken kişi yine sizsiniz. Onun da çocukken ya da ergenlik döneminde yaptığı hataların çocuğunuzun gelişimsel dönemine has bazı nedenlerden kaynaklanabileceğini hatırlayarak onu affedin ve bunu ona söyleyin. Affettiğinizi söylediğiniz konuları da artık geçmişte bırakarak çocuğunuzun yeni bir insan olmasına fırsat verin. Sürekli geçmişte yaptığı hataları hatırlattığınız birinin kendini değiştirmeye cesareti olmaz. Unutmayın ki geçmişi değil ama geçmişe dair algılarınızı değiştirebilirsiniz. Ama bunun için çaba sarf etmeli, gerekiyorsa af dilemeyi ve affetmeyi de bilmelisiniz.

Son olarak, çocuğunuza verdiğiniz emekler ve fedakârlık için kendinizi ve eşinizi tebrik edin. Yapamadıklarınız için kendinizi, eşinizi ve çocuğunuzu suçlamak ile zaman kaybetmek yerine “şimdi ve burada” oluşturabileceğiniz güzel anılara odaklarının ve okul hayatı ile gelen yeni deneyimleri teğet geçmeyin. Herkese keyifli bir akademik süreç dilerim…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu