8.Sayı

Okul Evde Mi Başlar?Bir Eğitim Yaklaşımı Olarak Aile, Okul Ve Çocuk İlişkisi

ECEM MUSLU/ EĞİTİMCİ-YAZAR

“Eğitim doğumdan itibaren başlamalı.” Maria Montessori

            EĞİTİM; anne karnında bebeğin bir tohum gibi yeşermesiyle başlar, bebeğin zihni zamanla deneyimler ve öğrenmeler yoluyla dolup taşar. Tıpkı John Locke’nin “Tabula Rasa” kavramıyla ortaya koyduğu gibi. İnsan “Tabula Rasa” yani boş bir levha gibidir. Deneyimler, öğrenmelerle bu levha zamanla dolar. Deneyimler ve öğrenmelerimiz bizi şekillendirir ve nihayetinde hayata öğrendiklerimizi, deneyimlerimizi yansıtırız. Bebek için ilk öğretmen annedir çünkü kucakta annesinin gözlerine baktığında bu bağ kurulmaya başlar ve asla kopmaz.  Beyin gelişiminin %90’ı ilk 3 yılda tamamlanır. Bu üç yıl çocuk gelişiminin en hızlı, ebeveyn etkisinin en kalıcı olduğu dönemdir. Anne – baba ile çocuk arasındaki güvene dayalı bağ da bu dönemde inşa edilmektedir. Bu bağ ruh sağlığının en önemli temellerindendir. Çocuk gelişimine dair yapılan araştırmalar, bu dönemde çocuklara verilen eğitimin büyük kazançlı bir yatırım olduğunu göstermektedir. Bebeklik çağından yetişkinliğe kadar kişiliğimizin temelleri hayatımızın ilk yıllarında atılır, bir bakıma bizi biz yapan değerler bütünü bu zamanlarda oluşmaktadır.

Yarının geleceğini oluşturan ve toplumda birey olarak yerini alacak olan çocuklara gerekli eğitimi erken yaşlarda vermek, gelecek için en iyi yatırımdır. Çocuklarına gerekli önem ve ilgiyi göstermeyen ebeveynlerin başarı beklentisi de gerçekçi bir yaklaşım olmayacaktır. Çocuklar sürekli büyüme ve gelişme halindedir. Özellikle yaşamın ilk yılları olan 0-6 yaş gelişimi kritik dönem kabul edilmektedir. Bu dönem hem anne-baba hem çocuk hem de toplum açısından son derece önemlidir ve ıskalanmaması gereken dönemdir. Çocukların adolesan (ergenlik) çağına geçmeden önce, yalnızca fizyolojik gereksinimlerinin karşılanması değil, aynı zamanda psikolojik ve sosyolojik gereksinimlerinin de karşılanması önemlidir. Dolayısıyla çocukluk yıllarına geçmeden önce bebeklikten itibaren eğitim temeli oluşturmak çocuğu okula hazırlayacaktır. İnsan yaşamının her dönemi önemli olmakla birlikte erken çocukluk dönemi ayrı bir öneme sahiptir. Birçok alışkanlık bu dönemde kazanılarak önce tutuma sonra ise davranışa dönüşür. Bu dönemde edinilen olumsuz bir davranışı daha sonra olumlu bir davranışa dönüştürmek çoğunlukla mümkün olmamaktadır. İlk yaşların önemi bu kadar ortadayken çocuğun sahip olduğu aileyi kendisi için şans ya da şanssızlık olarak kabul edebiliriz. Bilinçli bir ebeveyne sahip olan bireyler bebeklik döneminden itibaren olumlu bir ortamda gelişimini sürdürürken böyle bir şansa sahip olmayan bireyler dezavantajlı bir ortamda gelişimini tamamlar.

Eğitim, çocukların gelişimi için temel bir süreçtir ve bu süreç evde başlayıp okulda şekillenerek devam eder. Geleneksel eğitim anlayışında okul, öğrenme ve gelişmenin ana merkezi olarak görülürken, aile ve ev ortamı genellikle ikinci planda kalmaktadır. Ancak, günümüz eğitim anlayışında, okul ile ev arasındaki ilişkinin ne kadar güçlü olduğu gözle görülür bir gerçektir. Okul ve ev arasındaki sınırların giderek daha da belirsizleştiği, eğitim sürecinin sadece okulda değil, temelinin evde atıldığına dair bir anlayış yerleşmektedir. Bu bağlamda, “okul evde mi başlar?” sorusu, eğitimin hem akademik hem de kişisel gelişim boyutları açısından önemli bir tartışma başlatmaktadır.

Eğitim süreci, çocuğun doğumundan itibaren başlar ve bu sürecin temelleri büyük ölçüde evde atılır. Ebeveynler, çocuklarının ilk öğretmenleri olarak, onların dil gelişimi, sosyal becerileri ve değerler sistemi üzerinde büyük bir etkiye sahiptirler. Okul ise çocuğun sosyal hayatına, bilişsel becerilerine ve akademik başarılarına yön veren bir mecra olarak karşımıza çıkar. Bu iki yer arasındaki etkileşim, çocuğun gelişiminde belirleyici rol oynar. Çocuk, evde aldığı eğitimle okulda öğrendiklerini pekiştirir ve okulda edindiği bilgilerle evdeki öğrenme süreçlerini tamamlar (Ertürk ve Dönmez, 2021). Eğitim, çok yönlü bir olgu olup, sadece okullarda gerçekleşen bir süreç değildir. Aile, çocukların erken dönem gelişiminde hayati bir rol oynamaktadır. Okul, bilişsel beceriler ve akademik başarılar üzerine yoğunlaşırken, aile evde çocuğa duygusal destek sağlayarak kişisel gelişimini besler. Bu anlamda, okul ve aile arasındaki ilişki, bireyin gelişiminde birbirini tamamlar. Okullar, ilk çağlardan günümüze kadar, bireylerin toplumda kendilerini tanıyıp geliştirebilmeleri için kurumsal bir yapı olarak varlık göstermektedir. Antik Yunan’da eğitim, bireysel gelişimi hedeflerken, Orta Çağ’da okullar daha çok dini öğretiler üzerine kurulmuştur. Ancak modern eğitim anlayışında okul, çocuğun sosyal ve akademik gelişimi için daha geniş bir alan sağlamaktadır. Bu bağlamda, okulun sadece bilgi aktaran bir yer olmadığını, aynı zamanda çocukların sosyal, duygusal ve etik değerlerini geliştiren akran öğrenmelerinin olduğu yerler olduğu söylenebilir. Ailenin eğitimdeki rolü ise tarihi olarak okulların kurumsallaşmasından önce merkezi bir konumdaydı. Ancak günümüzde, özellikle erken çocukluk dönemi eğitiminde ailenin rolü çok daha fazla vurgulanmaktadır. Aile içindeki ilk öğretmenler yani aile bireyleri, çocuklara hayatın temel becerilerini, değerlerini ve normlarını öğretirler.

Okul ve aile arasındaki ilişkiyi anlamak için eğitimdeki sinerji kavramını incelemek gerekmektedir. Sinerji, iki ya da daha fazla öğenin bir araya geldiğinde beklenenden daha fazla güç ve etki oluşturması durumudur. Okul ve aile arasındaki ilişki de bu şekilde değerlendirilebilir. Aile, evde çocukların ilk öğretmenleri olarak onlara temel becerileri kazandırır. Okul ise bu becerileri pekiştirir, ancak çocukların başarılı olabilmesi için evdeki öğrenme ortamının da destekleyici olması gerekir (Kazan ve Sarısoy, 2021). Okul-aile iş birliği, çocuğun öğrenme sürecinde kritik bir rol oynar. Okul, öğrencinin bilişsel gelişimini desteklerken, aile de duygusal ve sosyal gelişimi için gerekli ortamı oluşturur. Aileler, çocuklarının akademik başarıları kadar, onların davranışlarını, tutumlarını ve okulda karşılaştıkları zorluklara nasıl yaklaştıklarını da gözlemleyebilirler. Bu bağlamda, ailelerin okul ile iş birliği yaparak çocuklarının eğitimine dahil olmaları, onların daha başarılı olmalarını sağlar. Ebeveynlerin okul-aile ilişkileri konusundaki farkındalıkları, okulda yaşadıkları deneyimlere dair çocuklarına rehberlik etmelerini sağlar (Çobanoğlu ve Badavan, 2017). Çocuklarının okulda karşılaştığı zorluklar hakkında açık ve yapıcı bir şekilde konuşan ebeveynler, çocuğun stresini azaltabilir ve ona başa çıkma stratejileri sunabilirler. Bu tür bir farkındalık, çocuğun okula karşı olan tutumunu ve okulda başarılı olma isteğini güçlendirir.

Ebeveynlerin rolü, çocuğun öğrenme sürecinin temellerini atmaktır, okulda öğrenilen bilgilerin pekişmesi için evde uygun bir ortam hazırlamalıdır. Anne-babaların eğitimle ilgili bilgi düzeyleri, çocuklarının okul başarılarını doğrudan etkilemektedir. Ayrıca, çocuklarıyla geçirdikleri zaman, onların duygusal ve sosyal gelişimlerinde büyük bir rol oynar (Kılıç, 2015). Ailelerin eğitim süreçlerine daha fazla katılmaları, çocuklarının okul başarısını artırmanın yanı sıra, eğitim sistemine karşı olumlu bir tutum geliştirmelerine de yardımcı olur, çocuklarının gelişim süreçlerine olan katkılarını güçlendirir. Bu farkındalık, ebeveynlerin çocuklarının öğrenme süreçlerinde daha bilinçli ve etkin bir şekilde yer almalarını sağlar. Çocuklarının eğitim sürecine dair bilgi ve bilinç düzeylerinin artması, okul-aile iş birliğinin güçlendirilmesine ve çocukların daha sağlıklı bir öğrenme süreci geçirmelerine olanak tanır. Evde eğitim, yalnızca akademik bir süreç değildir; duygusal, bilişsel ve sosyal boyutları da içerir. Bu farkındalık çocuklarının gelecekteki başarısına önemli bir katkı sağlar. Anne-babalar çocuklarının hayatındaki ilk öğretmenleri olarak, onların dil becerilerinden sosyal etkileşimlerine tüm gelişim alanlarında etkin rol oynarlar. Dolayısıyla çocuk gelişimi ve eğitimi konusundaki farkındalığı, bu süreçteki en önemli belirleyicilerden biridir. Aile içindeki eğitim, çocuğun okul başarısını, duygusal dengeyi ve genel yaşam kalitesini doğrudan etkiler. Ebeveynlerin eğitim konusunda bilgi sahibi olmaları, çocuklarının öğrenme süreçlerine aktif bir şekilde katılmalarını sağlarken, eğitim hakkında sahip oldukları bilgiler, onların çocuklarının akademik yaşamlarını nasıl yönlendireceklerine rehberlik eder.

Ebeveynlerin, çocuklarının gelişim aşamalarına dair farkındalıkları ne kadar yüksekse, çocuklarının ihtiyaçlarına uygun eğitim ortamları oluşturma şansları da o kadar artar. Bu farkındalık, yalnızca çocukların okul başarısını değil, aynı zamanda onların duygusal iyilik hallerini de olumlu şekilde etkiler. Örneğin, ebeveynlerin çocuklarının duygusal gelişimlerine dair farkındalığı, onların özsaygılarını ve kendine güvenlerini doğrudan etkiler. Çocuk, ailesinin sevgisi, desteği ve güveniyle büyüdükçe, okulda karşılaştığı zorluklarla başa çıkma konusunda daha dirençli hale gelir. Ayrıca, çocuklarının duygusal ihtiyaçlarına duyarlı olmaları, onların özdenetim becerilerini geliştirmelerine yardımcı olabilir. Bu beceriler, okul başarısının yanı sıra çocukların sosyal ilişkilerinde de önemli rol oynar. Çocukların bilişsel gelişimi, özellikle erken yaşlarda hızlı bir şekilde şekillenir. Bu dönemde, ebeveynlerin çocuklarıyla olan etkileşimleri, onların öğrenme süreçleri üzerinde belirleyici bir etki yapar. Ebeveynler, çocuklarının dil gelişimini ve bilişsel becerilerini desteklemek için onlara kitaplar okumalı, soru sormalı, sohbet etmelidirler. Bunun yanı sıra, ebeveynlerin çocuklarının bilişsel gelişim düzeyine uygun etkinlikler ve oyunlar seçmeleri, çocukların okulda başarılı olma şansını artırır. Ebeveynlerin çocuklarının eğitimini desteklemek için sahip olmaları gereken farkındalık, yalnızca akademik becerilerle sınırlı değildir. Çocukların öğrenme tarzları, dikkat süreleri ve öğrenme hızları da ebeveynlerin farkında olması gereken faktörlerdir. Örneğin, görsel öğrenmeye yatkın bir çocuk, görsel materyallerle desteklendiğinde daha verimli öğrenebilirken, işitsel öğrenmeye yatkın bir çocuk, sesli kitaplar veya öğretici şarkılarla daha iyi gelişim gösterebilir. Ebeveynlerin bu tür farkındalığa sahip olmaları, çocuklarının öğrenme süreçlerine uygun destek sunmalarına yardımcı olur. Çocuğun sosyal gelişimi, yalnızca okulda değil, evde de şekillenir. Aile, çocuğun toplumsal kuralları, değerleri, empatiyi ve özgüveni öğrenebileceği ilk yerlerden biridir. Ebeveynlerin çocuklarının sosyal ihtiyaçlarını tanıması ve onları bu yönde yönlendirmeleri, onların sağlıklı sosyal ilişkiler kurmalarını sağlar. Ailede oluşturulan güvenli bağlar, çocuğun okulda da olumlu arkadaşlıklar kurmasını ve sosyal ortamlarda başarılı olmasını kolaylaştırır. Ebeveynlerin çocuklarının duygusal ihtiyaçlarına yönelik farkındalıkları, onların okulda yaşadıkları sosyal zorluklarla başa çıkabilmelerini sağlar. Örneğin, bir çocuk okulda zorbalığa uğradığında, ailesinin ona sağladığı duygusal destek ve doğru rehberlik, çocuğun bu durumla başa çıkmasını kolaylaştırabilir. Ebeveynler, çocuklarının sosyal becerilerini geliştirmeleri için onlara fırsatlar sunmalı ve onları başkalarıyla etkileşimde bulunmaya teşvik etmelidirler. Aile içindeki iletişim de çocuğun sosyal becerilerinin güçlenmesinde önemli bir rol oynar (Şad ve Akdağ, 2010).

Anne ve babalar çocukları için doğru olanı yapmak isteseler de bu her zaman mümkün olmamaktadır. Fakat burada en önemli unsur anne babaların doğru davranışı bulma, öğrenme ve doğru olanı yerinde kullanmada gösterdiği istikrarlı çabadır. Birey olarak toplumda yerini alacak çocuklar için gerekli önemi ve eğitimi vermek konusunda anne ve babalar kendilerini sürekli geliştirerek, sorgulayarak doğru olanı yapmaya çalışmalıdır. Ebeveynler çocuk eğitimi konusunda çok katı ya da esnek kararlardan ziyade dengeli bir tutum takınarak yola devam etmelidir çünkü evde verilen eğitim çocuklar ile okul arasında köprü görevi görmektedir. Son yıllarda yapılan araştırmalar bireyin öğrenmesinde kalıtsallık önemli olsa da çevresel etmenlerin daha çok önem arz ettiğine ilişkindir. Çevresel etmenler çocukların hemen hemen tüm gelişim alanlarını olumlu ya da olumsuz etkilemektedir. Bu açıdan ele aldığımızda çocukların öğrenme, düşünme ve davranma biçimlerinde değişikler oluşturmak mümkün görünmektedir.

Çocuk, ailede ilk öğrenme deneyimlerini kazanır. Evde geçirilen zamanla, çocuğun dil becerilerinin, sosyal ilişkilerinin ve genel bilişsel gelişiminin temeli atılır. Aile, çocuğun okulda öğreneceği akademik bilgilere hazırlık yaparak onun öğrenme sürecine katkı sağlar. Aile içindeki etkileşimler, çocuğun bilişsel ve duygusal gelişimini doğrudan etkiler (Turan ve Topcu, 2018). Okuldaki eğitim- öğretimden en fazla faydalanan çocuklar okuma alışkanlığı ve okuma sevgisi kazanarak okula gelmiş olanlardır. Okumanın teknik boyutu okula bırakılmış olsa da okumanın değeri anne-babalarla evde kazandırılmalıdır. Çocuklara bu konuda destek olunmayıp ikna edilmediği sürece okuldaki eğitim ve öğretim oldukça verimsiz olacaktır. Aileler ilk öğretmen olarak çocuklara okuma zevkinin kazandırılmasında önemli sorumluluklara sahiptirler. Çocuğun erken yaşlarda kitaplar konusunda iyi bir tecrübe edinmesi onun geleceği için önemli bir unsurdur. Çocuk güçlü bir kelime hazinesine hakimse bu durumun okuduğunu anlama, hızlı öğrenme, hayal gücünü geliştirme, yaratıcı düşünme, çevreye uyum sağlama, iyi insan ilişkileri, yüksek akademik başarı gibi temel yaşam becerilerinin gelişimine etkisi büyüktür.

Dil gelişimi, çocuğun bilişsel gelişiminin temel taşlarından biridir. Ebeveynler, çocuklarıyla yaptıkları sohbetler, kitap okuma alışkanlıkları ve etkileşimli konuşmalar sayesinde dil becerilerinin gelişmesini sağlarlar. Prof. Dr. Selçuk Ruhi Şirin’in de önemini vurguladığı gibi “Evde dil gelişiminin desteklenmesi, okulda okuma ve yazma becerilerinin hızlı bir şekilde kazanılmasına olanak tanır.”

Çocuklarda okuma kültürünün yerleştirilmesi onların ilgi ve zevklerine hitap eden kitaplarla mümkündür. Çocuklara uygun kitap seçimlerinde olumlu duyguları uyandıracak, çocuk psikolojisine uygun, milli, manevi ve evrensel değerleri kazandıracak konulara yer verilmelidir. Çocuklar için hazırlanan kitaplardaki karakterler örnek oluşturabilecek tarzda özenle seçilmelidir. Florence Damon Cleary’e göre “okumanın altın yılı” 8 ile 13 yaşlar arasındadır. Bu dönemde çocuklar okumaya ve kütüphanelere gitmeye büyük ilgi göstermektedirler. 13 yaşından sonra okumaya ilgi azalmakta ve kitaplarla ilişki de seyrekleşmektedir. Hemen hemen her ülkede çocukların okuma oranları yetişkinlerden daha fazladır. Dil gelişimi çocuktan çocuğa farklılık gösterse de gelişim süreci evrenseldir. Piaget’e göre 2-7 yaş bilişsel gelişim açısından sembolik fonksiyonun ortaya çıktığı bir evredir. Çocuk sembolleri, konuşmalarında oynarken kullanır. Bilişsel gelişim ve dil gelişimi paralel devam eder, dil gelişir. Betty Hart ve Todd Risley tarafından yürütülen “30 milyon kelime farkı” isimli araştırmada üç farklı sosyoekonomik seviyedeki ailelerin çocukları 3 yaşına kadar incelendi. Araştırmada gelir seviyesi ne olursa olsun çocukların birbirine çok benzediği ancak gelir ve eğitim seviyelerine göre çocukların anne babalarından gün içinde duyduğu kelime miktarlarının farklı olduğu görüldü. Çocukların varlıklı ve eğitimli ailelerde 45 milyon, orta eğitim ve gelir düzeyine sahip ailelerde 30 milyon, düşük eğitim ve gelir düzeyindeki ailelerde 15 milyon
kelime duyduğu anlaşıldı. Alt ve üst grup arasındaki 30 milyon kelime farkı; okula hazırlık farkı, öğrenmeye hazır olma farkına dönüşmektedir. Kelime hazinesi geniş olanlar öğretmeni daha iyi anlamakta, bu fark diğer alanlarda da artarak devam etmektedir. Pek çok çocuk için bu fark maalesef hiç kapanamamaktadır. Virginia Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı Prof.Dr Robert B.Pianta’ya göre; “Erken çocuklukta zihinsel becerileri ölçmenin en kestirme yolu çocukların kelime hazinesini ölçmektir.” Prof.Dr. Gigliana Melzi’ye göre; “Okumak duygusal bir uğraştır. Kitaplar, çocuklarınızla aranızda duygusal bir bağ oluşturmada en başarılı araçlardan biridir.”

Çocuk doğduktan sonraki ilk öğrenmelerini yaşayarak aile ortamında gerçekleştirmektedir ve okula başlayıncaya kadar bu süreç devam etmektedir. Özellikle somut öğrenme dönemindeki çocuk yaşayarak gözlemleyerek okul sürecine kadar öğrenmesini devam ettirmektedir. Bu süreç gelecekteki sağlık durumunu, başarı durumunu önemli ölçüde etkilemektedir.
Çocukların sosyal becerilerinin gelişimi de aile içinde başlar. Aile, çocuğuna duygusal zekâ, empati, özdenetim gibi becerileri öğretir. Evde geçirilen zaman, çocuğun arkadaşlarıyla nasıl etkileşimde bulunması gerektiğini ve sosyal ortamlarda nasıl davranması gerektiğini öğrenmesi için önemlidir. Ailede sağlanan duygusal güven, çocuğun sosyal ortamlarda daha rahat etmesine ve okulda başarılı olmasına yardımcı olur, ev ortamında kullanılan kelimelerin niteliği ve miktarı çocuğun zihinsel kapasitesini geliştirmekte ve okula başladığındaki öğrenmelerine iyi bir altyapı oluşturmaktadır. Öğrenmeye hazır bulunuşluluk düzeyindeki fark hayatının ilerleyen döneminde de kolay kolay kapanmamaktadır 0-3 yaş dönemi emici zihin dönemi olarak da bilinen bir dönem olup çocuk ana dilini temel olarak bu zamanda öğrenmektedir. Ayrıca ana dilini öğrenirken başka bir dilde öğrenebilmektedir.

Sonuç olarak, aile, çocuğun gelişiminde ve öğrenme sürecinde temel bir rol oynar ve çocuğun bilişsel, duygusal ve sosyal gelişimini pekiştiren önemli bir faktördür. Eğitimde okul ve aile arasındaki iş birliğinin güçlendirilmesi, çocukların gelecekteki başarılarına olanak sağlar. Ailelerin eğitimdeki rollerine daha fazla özen göstermeleri ve okul ile iş birliği yapmaları, eğitimde daha sağlıklı ve verimli bir süreç yaratacaktır ve olumlu sonuçlar doğuracaktır. Eğitimin evde başlaması çocukların daha sağlıklı bir eğitim süreci geçirmelerini sağlar. Çocuk anne baba arasında iyi bir iletişim varsa sağlıklı ve huzurlu bir ortamda büyüdüğü için bu hem kişilik gelişimine hem de okul başarısını olumlu etkilemektedir.  Evde oluşacak şiddet gerilim ortamı çocuğun öğrenmesini ve okul başarısını etkileyecektir. Çocuğun evinde kütüphanenin olması rahat ders öğrenebileceği bir ortamın bulunması anne baba tarafından desteklenmesi yol gösterilmesi çocuğu her anlamda olumlu etkileyecektir. Eğitimdeki dijitalleşme, okul ile aile arasındaki iletişimi kolaylaştırırken, aynı zamanda ebeveynlerin eğitimdeki rollerini değiştirmektedir. Bu değişim, ebeveynlerin çocuklarının eğitimine nasıl daha fazla katkı sağlayabileceği konusunda önemli ipuçları sunmaktadır. Ebeveynler dijital eğitim araçları ve online kaynakları kullanarak çocuklarının gelişimlerini izleyebilir ve onlara rehberlik edebilirler. Ebeveynlerin eğitim süreçlerine bilinçli bir şekilde katılmaları, çocuğun gelişimini destekleyen önemli bir faktördür. Evde eğitim alarak okula başlayan çocuk okuldaki benzer bir eğitim anlayışının benimsenmesi, çocuğun öğrenme sürecini daha etkili kılar. Ebeveynler böylece çocuklarının öğrenme süreçlerini daha etkin bir şekilde yönlendirebilirler. Öğrenmenin de aşamalarına bakıldığı zaman tam ve kalıcı öğrenme için okulda öğrenilecek konu anlatılmadan evde hazırlık yapılarak göz atılarak gerçekleştirilen ön öğrenme ile okula gidildiği zaman anlatılan dersler daha iyi kavranabilmektedir. Okulda öğrenilen konuların aynı gün evde tekrar edilmesi ve sonrasında da periyodik tekrarların yapılması kalıcı bir öğrenme için şarttır. Ayrıca okulda öğrenilen konuların evde uygulamasının yapılarak öğrenme süreci pekiştirilmelidir.

ÇOCUKLARA SADECE ÖĞRETMEYİ DENEMEYİN, ÇOCUKLARDAN DA ÖĞRENMEYİ DENEYİN.

Kaynakça

Çobanoğlu, F., & Badavan, Y. (2017). Başarılı okulların anahtarı: Etkili okul değişkenleri. Pamukkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, (26), 114-134.

Ertürk, A., & Dönmez, E. (2021). Evde Eğitim: Okul Sistemi İçin Sonun Başlangıcı mı?.  Başkent University Journal of Education, 8(1), 169 – 183.

Kazan, H., & Sarısoy, S. (2021). Anne-çocuk ilişkisi bağlamında okul öncesi dönemde iletişim becerileri üzerine bir araştırma. Istanbul Aydin University Journal of Social Sciences/İstanbul Aydın Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 13(2).

Kılıç, M. (2015). Aile ve serbest zaman ilişkisi: Düzce örneği. Düzce Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 5(1), 27-49.

Oktay, F. (2020). Okul ve aile iletişimi okul öncesi eğitim ve ebeveyn ilişkileri örneklemi. European Journal of Educational and Social Sciences, 5(2), 113-122.

Şad, S. N., & Akdağ, M. (2010). Evde eğitim. Milli Eğitim Dergisi, 40(188), 19-31.

Turan, F., & Topcu, Z. G. (2018). Erken okuryazarlık üzerinde paylaşımlı kitap okumanın rolü: Okul ve ev ortamı açısından etkileri. Hacettepe University Faculty of Health Sciences Journal, 5(1), 11-33.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu