Bakış Açısını Değiştirmek
Aykut AYDOĞAN-Eğitimci
İnsan zincirler içerisinde hayata gözlerini açar. Bunlar görünmeyen zincirlerdir. Hayatının ilerleyen evrelerinde bu zincirler kat be kat uzar ve çoğalır. Hiç bir şey yapmadan, çabalamadan hayatını devam ettirmeye kalkarsa zincirlerinden kurtulamaz ve öğrenilmiş çaresizlik duygusuna düşer. Ömrünün sonuna kadar bunalımla, umutsuzlukla ve çaresizlikle yaşar.
Karşılaştığı tüm olaylara olumsuz yönden bakmaya başlar. Artık her şey o kadar kötüdür ki, her şeyin aleyhine çalıştığı ve herkesin kendisine düşman olduğu vehmi hayatının her alanına sirayet eder. Baş döndürücü güzellikteki bir gül bahçesinde bile, rengarenk gülleri göremez, çiçekleri koklayamaz dikkatini ise sadece sararmış yapraklar çeker.
İşte insan; ancak kendi çabalarıyla bu zincirleri kırabilir, büyük emek ve uğraş ile de özgürlüğünü kazanabilir. Ona bu çabalamayı, uğraşı gösterecek olan ise eğitimcilerdir.
“Eğitimciler, insana geniş ufuklar göstermelidir! Eğer geniş ufuklar gösterir ve bu geniş ufuklara farklı bakmayı öğretirse o zaman insan çok daha mükemmel olma arzusunu gösterecektir.”
“Eğitim sistemimiz, ekonomimiz, şartlarımız Cumhuriyetimizin yüzüncü yılına hazır mı?” diye soruyoruz hemen her yerde. Ben bu soruyu tersinden sormak istiyorum. Biz eğitimciler cumhuriyetimizin yüzüncü yılı için ne kadar hazırız?
Kafa olarak, düşünce olarak, mantalite olarak, hazır bulunuşluk olarak hazır mıyız? Biliyorsunuz okullarda hâlâ bilgiyi çok özel ve faydacı bir çerçevede ele alan ve çoğu kez ezbere dayalı ve de tek bir bakış açısının – doğru ve yanlış- dayatıldığı bir eğitim anlayışı hakim. Biz eğitimcilere düşen vazife ise gençlere farklı düşünmeyi ve farklı pencerelerden bakmayı hakim kılacak ezber bozan bir davranış kazandırmak olmalıdır.
Bireylerin kendilerinden sahip olmaları beklenen nitelikleri her dönem farklılıklar arz etmektedir. Çağımızda öğretmenin rolünde, bilgiyi öğrencilere aktarmaktan ziyade öğrencilere enformasyonu bilgiye, bilgiyi de bilgeliğe dönüştürme ve bilgiye çoklu pencerelerden bakma yönünde bir değişimi gerçekleştirme becerisi beklenmektedir.
Bakış açısı değiştirmek nedir, sorusunun en pratik cevabı “eğitmektir!” Bakış açısı değiştirmek uzlaşmak değil, zaman zaman aykırı düşünecek anlayışı gerektirir. Hatta çoğu zaman kişinin iç çelişkiler yaşamasına ve çelişkili kararlar vermesine kadar da gidebilir bu durum. Bu yüzden bakış açısı değiştirmek, cesur olmayı, radikal yaklaşımlar belirlemeyi, köklü kararlar almayı gerektirir.
Yeni yüzyılın eğitimcileri cesur olmalıdır, meraklı olmalıdır, araştırıcı ve biraz da çılgın olmalıdır! Çünkü etrafındaki insanların zihnine müdahale etme, zihnini eğitme gibi zor bir görevi üstlenmişlerdir. Duyuşsal açıdan bakınca bakış açısı değişikliği, kişinin zihinsel yapısının değişimi olarak nitelenebilir. Zihinsel yapısı yenilenen insanın eski biçimlerle yeni biçimler arasında seçim yapmada zorluk yaşaması ihtimali azdır. Seçimini eskiden yana yapıyorsa değişim sadece davranışta kalmıştır. Dış unsurlar dikkate alınarak ortaya konan değişim, kasıtlı kültürlenmenin gerçek bir sonucu değil, olsa olsa günü kurtarma niyetinin yansımasıdır.
Bakış açısını değiştiren insanın benlik tasarımında yenilenme beklenmelidir ve işte yeni yüzyılın eğitimcisinden beklenen tam da budur.
Zihinsel değişim, kişinin hayatının tamamında köklü değişikliklere yol açabilir. Bu da uzun vadede sağlıklı, sürekli gelişen ve yenilenen toplumu ortaya çıkarır. Bunu da ancak ve ancak yeni yüzyılın yeniliklere açık, olaylara farklı bakabilen eğitimcileri yapabilir.
Bakış açısı değiştirmenin insan hayatında ne denli büyük değişikler yapabileceğine dair bir öykü ile yazımı bitirmek istiyorum:
“İkinci Dünya Savaşı sonrasında kocam, Kaliforniya’daki Mojave Çölüne yakın bir askeri birlikte görev almıştı. Ona yakın olmak için ben de bu beldeye taşındım. Fakat bu yerden nefret ediyordum. Hayatımda bu kadar mutsuz olduğumu hiç hatırlamıyordum. Derken kocamın Mojave Çölünde tatbikata çıkmasıyla küçük bir evde tek başına kaldım. Sıcaklık tahammül edilemez derecedeydi; nadir kaktüslerin gölgesinde, sıcaklık 52 dereceye kadar yükseliyordu. Etrafımda Meksikalılarla Kızılderililerden başka kimse yoktu. Onlar da İngilizce bilmiyorlardı. Mütemadiyen rüzgar esiyor; yediğim yemekler, soluduğum hava kumla doluyordu.
O kadar mutsuzdum ki dayanamayıp annemlere bir mektup yazdım ve baba evine döneceğimi haber verdim. Bu hayata bir dakika daha tahammül edemeyeceğimi, hapishanelerdeki hayatın bile bundan bin kat daha iyi olduğunu söyledim.
Babam mektubuma iki cümleyle, evet iki cümlelik bir mektupla cevap verdi. Öyle iki cümle ki onları ömrüm oldukça unutmayacağım. İşte hayatımı değiştiren iki cümle: “İki adam hapishane parmaklıklarından dışarıya bakıyorlardı. Biri yerdeki çamurları, öteki gökteki yıldızları görüyordu.”
O iki cümleyi defalarca okudum. Kendi kendimden utanıyordum. Babamın bu kısa ama çok net uyarısı karşısında, benim durumumda neyin iyi olduğunu keşfetmeye karar verdim: Benim de yıldızlara bakmaya alışmam gerekiyordu.
İlk işim, yerli Kızılderililerle ahbaplık kurmaya çalışmak oldu. Onlar da bu çabamı boşa çıkarmadılar. Bilakis, yaptıkları dokumalar ve çanak çömleklerle ilgilenmem üzerine bana turistlere satmaya yanaşmadıkları en güzel parçalarını hediye ettiler.
Sonra kaktüslerin ve diğer çöl bitkilerinin ayrı ayrı türlerin inceledim. Bozkır hayvanlarını öğrendim, çölde güneşin batışını seyrettim ve çöl kumlarının okyanusun dibi gibi olduğu milyonlarca yıl öncesinden arta kalmış deniz kabuklarını aradım.
Bendeki bu büyük değişiklik neden ileri gelmişti? Mojave Çölünden mi? Hayır! Çöl daha önce ne idiyse gene oydu. Kızılderililer de değişmemişlerdi. Değişen bendim. Daha doğrusu bakışımı değiştirmiştim. Böyle yaparken de üzücü bir tecrübeyi hayatımın en heyecanlı macerası haline getirmiştim. Bu heyecanın tesiriyle oturup bir de roman yazdım. Kendim için kendi ellerimle kurduğum hapishanenin dışarısına bakmış ve en sonunda yıldızları keşfetmiştim.”