Deprem…
Büşra ÇULHACIOĞLU – Psikolog
6 Şubat 2023 tarihinde merkez üssü Kahramanmaraş olan ve Gaziantep, Hatay, Diyarbakır, Malatya, Adıyaman, Elâzığ, Kilis, Adana ve Osmaniye illerimizi de derinden etkileyen depremde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yaralı vatandaşlarımıza acil şifalar diliyorum.
DEPREMDE YERİM, YERİN, YERİMİZ
Türkiye’nin jeolojik yapısı deprem ülkesi olduğu gerçeğiyle yaşamamız gerektiğini bir kez daha gösterdi. Hatta kaçındığımız, göz ardı ettiğimiz, görmezden geldiğimiz bir gerçeklik olduğunu da bir kez daha hatırladık. Geçmişteki büyük depremler, 1999 Gölcük Depremi, İzmit Depremi, Marmara Depremi veya 17 Ağustos 1999 Depremidir.
17 Ağustos Depremi tüm Marmara Bölgesi‘nde, Ankara’dan İzmir‘e kadar geniş bir alanda hissedilmiş ve resmî raporlara göre 17.480 ölüm, 23.781 yaralanma olmuştu. 505 kişi sakat kaldı. 285.211 ev, 42.902 iş yeri hasar gördü daha sonrasında 2010 yılında yayımlanan Meclis araştırması raporuna göre 18.373 kişi öldü. 48 bin 901 kişi ise yaralandı. Elimizde ve geçmişimizde böylesine bir gerçek varken Türkiye’nin jeolojik yapısını göz ardı edebiliyoruz.
Bugün ise Kahramanmaraş merkezli deprem; 10 şehrimizde hissedilip büyük kayıplar yaşamamıza yol açtı.50 binden fazla can kaybının olduğu bu deprem meydana geldiğinde hatırladığımız tek şey, ötelediğimiz korkularımız ve kaygılarımız oldu.
HATAY’dan BİR GÖZ….
Hatay coğrafyası, kültürü ve tarihi bakımından diğer illerden biraz farklıdır. Şöyle ki Antakya’nın en işlek caddesinde kilise çanları ile ezan sesleri birbirine karışır. Samandağ’da Türkler, Araplar, Hristiyanlar, Rumlar kardeşçe yaşar. İşte böyle bir hoşgörü şehri yıkıldı. Hatay tarihinde 7 kez yıkılıp baştan kurulmuş ve biz şu an sekizincisine şahit oluyoruz. Şahit oluyoruz diyorum çünkü Hatay halkı şehrini, kültürünü, toprağını bırakmadı. Büyük bir umut ve özveri ile yaraları sarmaya çalışıyorlar. Şu an Hatay’da olmasam bile kalbim orada bu yarayı iyileştirmeye çalışanlarla atıyor. Biliyorum ki ben ve benim gibi Hatay’ın çocukları o şehre çok iyi bakacağız. Benim 6 Şubat hikâyem şöyle: uyku ile uyanıklık arasında neye uğradığımızı şaşırıp sallantı bitince merdivenlerin yıkıldığını gördüğümüzde ki şokla başladı. Defalarca 112yi arayıp ulaşamamıştık. 2 saatin sonunda yıkılan duvardan komsumuzun çocuğunun getirdiği merdivenle çıkabildik. Evimden, mutlu anılarımdan, hayaller kurduğum odamdan, memleketimden ayrılıştı o çıkış. Her yer çığlık sesiydi. Zar zor kendini dışarı atan herkes ailesinin enkazı başına gelmişti. Arama kurtarma ekiplerini,112yi bekliyorlardı bir umut. Biz şanslıydık çünkü ailemiz gelip alabilmişti ve sığınacak bir yer yapabilmiştik kendimize. 1 ay kadar Samandağ’a bağlı bir köyde dayımların tavuk çiftliğinde kaldık. Daha sonra Ankara’ya geldik. Kim bilebilirdi ki hemen ertesi sabah okul arkadaşlarımı göreceğimi zannederken haberlerini almamın günler süreceğini. Neredeyse 3 ay olacak, şehirde çoğu enkaz kalkmış sadece dümdüz bir arazi var. Her gün okula gittiğim yol artık tanınmaz halde. En sevdiğim arkadaşımın evine çıkan sokağı artık bulamıyorum. En güzel yemekleri yediğimiz restoranlar enkaz olmuş. Şehirde ilk günden beri kurumlar, gönüllüler ve halk büyük bir çaba içerisinde çalışıyorlar. Canım memleketim Hatay’ın eski, güzel, neşeli günlerine döneceğine eminim. O gelecek günlere umutla bakıyorum. Hatay’lı bir genç olarak şehirlerin kaderlerine terk edilmemesi için ömrüm boyunca çabalayacağım. Hataylılar olarak şehrimizde yine güzel günlerde görüşeceğiz.
Depremde Ruh Sağlığımız
Depremi yaşayanlar ciddi bir travma ve korku içinde duyguları şekillenirken, kayıp yaşayanlar için derin bir üzüntü bedenlerini teslim alır, yaşamayan içinse yine büyük bir kaygı ve üzüntü hali oluşur.
Depremden etkilenen insanlar pasifleşmiş haldedir. Bu aşamada kişiler yaşadıkları travmatik durumun etkisinden kurtulmak adına çabalamalarına rağmen kendilerini yetersiz, güçsüz ve yorgun hissederler. Pasifleşmiş kişi çevreden gelebilecek tüm maddi ve manevi yardıma ihtiyaç duyar. Çevreden gördüğü destekle farkındalığı yükselir ve bilinçli hareket etmeye başlar.
Deprem Psikolojisi Nedir?
Doğal bir felaket olan deprem kişilerde şok, şaşkınlık, öfke, çaresizlik, güçsüzlük, güven kaybı, kontrol kaybı, ölüm korkusu duygularını ortaya çıkarır. Herkes için en güvenli yer anlamı taşıyan evleri, yuvaları artık bu anlamından uzaklaşıp korku, kaygı ve güvensizlik temelli bir anlam taşımaya başlar. Birebir depreme maruz kalmayan ama haberlerde gören, takip eden, sosyal ve duygusal olarak maruz kalan kişilerde de ikincil travma denilen durum ortaya çıkar. Onlar da yaşamış gibi etkilenmekte, yaşayanlara yönelik yoğun bir üzüntü, çaresizlik, kaygı ve suçluluk duyguları yaşayabilmektedirler. Aynı zamanda benzer bir felaketi kendilerinin yaşamasına yönelik yoğun üzüntü, korku ve kaygı hissedebilirler. Kişinin en yüksek seviyede kaygı duyduğu aşamadır. Kişide uykusuzluk, depremle ilgili kâbus görme, olay anını rahatsız edici sıklıkla hatırlama, sürekli deprem olacağı korkusu yaşama, irkilme tepkileri, gelecekle ilgili plan yapamama, yabancılaşma, olay anını hatırlatan durumlardan kaçınma görülür. Bu belirtiler kişiden kişiye değişiklik gösterebilir. Kişi yaşamının eski haline döneceğine dair olan umudunu yitirirse kendisine zarar verebilir
Deprem Korkusu Ne Zamana Kadar Normal Kabul Edilir?
Tüm korkular gibi deprem korkusu da çok olağan ve doğaldır. Kişinin gündelik hayatına etki edecek, kendisini kısıtlamasına, işlevselliğini sürdürmesine etki edecek ölçüde şiddetliyse, burada baş edilemeyen bir duygu boyutundan söz etmek mümkündür. Deprem korkusunun bir takım hem fizyolojik hem psikolojik etkileri vardır Yorgunluk, bulantı, baş ağrısı, baş dönmesi, hafıza bulanıklığı ya da dikkat sorunları karşımıza çıkabilmektedir. Direkt depremi yaşayanlarda bunlar daha sık görülmektedir. Depremi direkt yaşamayıp şahit olanlarda ise bu sorunlar daha hafif derecede görülmektedir. Uyku problemleri, korku hali, kaygı ve tedirginlik gibi bazı davranışsal sorunlar da ortaya çıkmaktadır. Bu gibi ilerleyen ve tedavi edilmeyen deprem korkusu, travma sonrası stres bozukluğu ve akut stres bozukluğu gibi ciddi psikolojik rahatsızlıklara sebebiyet olabilir. Depremi doğrudan yaşayanlar, direkt olarak psikolojik destek almalıdır. Depremi yaşamasa da şahit olduğu görüntüler nedeniyle etkisinden çıkamayarak günlük hayatını olumsuz derecede etkileyecek düzeye gelen korkular yaşayan kişilerin de psikolojik destek için başvurmaları önem taşımaktadır. Uzmanlar terapiler esnasında gerekli donelere sahip olarak kişileri en uygun şekilde yönlendireceklerdir. Daha sonrasında depremin psikolojik yaralarının kabuk bağlamaya başladığı aşama, toparlanma aşaması olmaya başlayacaktır. Psikolojik sağlamlığını koruyabilen kişi ise bu durumu kısa süre içerisinde atlatabilir.
Psikolojik Sağlamlığımızı Güçlendirmek İçin Neler Yapabiliriz?
Ruh sağlımızla beden sağlımızın bir bütün olduğunu biliyoruz. Bu süreçte en zoru, sağlıklı ve düzenli beslenmek kadar uyku düzenimizi de tüm zorlara rağmen korumaktır.
Bu süreçte kaygı, stres, üzüntü, korku, çaresizlik hissederiz. “Yeniden hayata odaklanma ihtiyacı” duymalıyız , “nefes ve gevşeme egzersizleri” yapabiliriz. 4 saniyede nefes almak, 4 saniye tutmak ve 4 saniyede de vermek gibi. Ya da gözlerimizi kapatıp alnımızı gerebildiğimiz kadar gerer ve sonra serbest bırakabiliriz. Sırayla gözlerimiz, kaşlarımız, göğüs kaslarımız, ellerimiz, bacaklarımız ve ayak parmaklarımıza kadar tüm bedeninizi hissederek… Gerebildiğimiz kadar gerelim 5 saniye öyle kalalım ve serbest bırakalım ki kaslarımızın rahatlığını hissedebilelim.
Gündemimizde ne varsa; hissiyatlarımızın da bu çember dâhilin de gelişmesi olasıdır. Kendi dünyamızın gündemini belirlemekse yine bizim elimizdedir. Süreçle ilgili gelişmelerden haberdar olma ihtiyacı hissetmek gayet normalken, günümüzün büyük bölümünü deprem anına ayırmak yorucu olacaktır. Tam da bu noktada haber filtresi koymak bizim hayatımız için kolaylaştırıcı olacaktır. Güvenilir bulduğunuz bir kaynaktan, günün sadece belli saatlerinde ve kısa bir süre göz atarak da bilgi ihtiyacımızı giderebiliriz.
Evet, belirsizlikler, hepimiz için zorlayıcı olabiliyor. “Şu an neler oluyor, neler yapıyorum? “ Yarını da düşünerek ama bugünü “yaşayarak” geçsin günlerimiz. Mesela daha önce çok da üzerinde durmadığımız pek çok şey artık bizim için kıymetli hale geldi. Yürümek, koşmak, dokunmak ne kadar önemliymiş meğerse. Evet, farklı bir süreçten geçiyoruz bu bir gerçek. Bilim insanları, hava sahasının kirliliğinin azaldığını ifade ediyor son zamanlarda. Peki, bizim kendi hayatımızın atmosferi nasıl? Bizde neler iyi gidiyor? Ataol Behramoğlu der ki; “Öğrendim ki… İnsanların başına ne geldiği değil o durumda ne yaptıkları önemli.” Pek biz neler öğrendik, neler kattık hayatımıza bu süreçten?
“Öğrendim ki…”
Umut, insanı hayatta tutan en güçlü bağlardan biridir. Bir gün her şeyin yoluna gireceğine inanalım. Reşat Nuri Güntekin’in de vakti zamanında sorduğu gibi “En uzun, en çaresiz geceni düşün; sabah olmadı mı?” Evimize geldiğimiz, yeniden okullarımıza döndüğümüz, hatta doya doya nefes aldığımız, sarıldığımız, gezip tozmak istediğimiz o günlere… Yeşereceği o günü bin bir umut ve inançla bekleyerek. Hatta hiç beklemeden zihnimizde de canlandırabiliriz. Gözlerimizi kapatalım ve baştan sona o günü yaşayalım, her bir detayını düşünerek, hissederek… Fiziksel olarak uzak kalsak da sosyal anlamda yakınız. Ortak kaygılar paylaşıyoruz. Zihnimizin yelpazesi genişledikçe de odaklanmakta zorlanmak olası. Hele bir de günün sonunda aklımızdakileri hayata taşıyamamışsak daha da yorucu olabiliyor bu durum. O yüzden her gün için, kendimize temel hedefler koyabiliriz. Kendimize şu sorunun cevabını vermek yeterli olacaktır aslında: “ Bugün neleri yaptığımda verimli geçirmiş olurum, içim rahat eder, bugün hayallerim için ne yaptım? ” O zaman başlangıç için kısa, kolay motive edici bir liste oluşturabiliriz. Unutmayalım ki ulaşılan bir hedefin keyfi gibisi olmayacaktır. Tüm bunları desteklemek için de dinlenmek de kıymetli bir tamamlayıcıdır. Üzerimizde kaygı hissediyor olabiliriz. Şefkatli olmalıyız kendimize karşı. Sıra dışı bir dönemi yaşıyoruz, kendi ve etki alanımız için attığımız her adım fazlasıyla değerli. Belki kimseye sarılamıyor olabiliriz ama en çok da kendimize sarılmaya ihtiyacımız vardır…
Çünkü biz, ışık tutabilirsek, rehberlik yapabilirsek, öğrenmeye yoldaşlık edebilirsek, bir hayata daha dokunabilirsek rahat eder içimiz. İşte o zaman faydalı hissederiz kendimizi…
Hep birlikte inanalım
Yeniliklerle, yeniden yenilenerek… Umutla ve sağlıkla adımlar atacağız.
Öğretmenlerimiz için
Çocuklar yetişkinlerin yüzlerinden bir sorun olup olmadığını fark ederler. Bu nedenle öğretmenlerin rolleri oldukça önemlidir. Daha iyi hissetmeye çalışmayın duygunuzu bastırmadan, sadece daha da kötü hissettiren davranışlardan kaçınarak devam etmek en sağlıklısı olacaktır.
Günlük yaşam düzeninizi devam ettirin. Beslenme ve uyku ihtiyaçlarınızı es geçmeyin.
Duygularınızın çok yoğunlaştığı anlarda dikkatinizi bedeni duyumlarınıza verin.
Gördüklerinize, kulağınıza gelen seslere, hissettiğiniz duygulara, serinliğe dikkatinizi verin.
Nefesinizi takip edin, kendinizi güvende ve rahat ettiğiniz bir yeri tüm ayrıntılarıyla gözünüzde canlandırın, gözlerinizi kapatarak bir süre odaklanıp orada kalın.
Duygularınızı adlandırın onlarla barışıp ve sevmek bunun için duygularınızı listeleyin. Arkadaşlarınızla ve aile fertleriyle yani yakın ve uzak çevrenizle zaman geçirmeye çalışın. Bu süreçte gördükleriniz ya da duyduklarınızın aksine sadece hislerinizi konuşun, anlatın, paylaşın.
Yaşadığınız gerginliği ve kaygıyı aile üyelerinize ve çocuklara yansıtmamaya özen gösterin…
Öğrencilerimiz için yapabileceklerimiz
İlk Karşılaşma: Çocukların deprem anında nelerle karşılaştıkları, nelere maruz kaldıklarıyla ilgili herhangi bir bilgiye sahip değiliz. Bu konuda okulların psikolog, psikolojik danışmanları ya da velilerle iletişim kurarak öğrencilerin etkilenme düzeyini, nelere ihtiyacı olduğunu öğrenebilirsiniz.
Bu sebeple ilk iletişim kurduğumuzda sakin ve soğukkanlı bir şekilde, ‘’Ülkemizde büyük bir deprem olduğunu ve bu durumdan dolayı birçok ilimiz etkilendiğini, depremin ilk gününden itibaren tüm halkımızın seferber olduğunu, bu süreçte zor anlar yaşadığımızı anlatmalı ve “fakat güvendeyiz.’’ gibi kısa bir ifade ile güven vurgusu yapılmalıdır.
Özellikle bu konuşma esnasında sakinliğimiz, yüz ifademiz, ses tonumuz, kısa, net ve güven verici olmalıdır.
Çocukların Soruları: Çocukların deprem ile ilgili soruları olabilir. Sorularını mutlaka cevaplamalıyız. Sorularına, kaygılarını, endişelerini, meraklarını giderecek biçimde cevap vermeliyiz. Özellikle “bilmiyorum, boş ver, söyleme böyle şeyler, inşallah bir daha olmaz” gibi ifadelerden kaçınmalıyız ve susturmamalıyız.
İfade Etmeleri: Öğrencilerin ne hissettiğini, nasıl olduğunu hangi duygu içinde olduklarını sorun ve konuşmalarına yardımcı olun. İzledikleri, duydukları ve tanık oldukları doğrudan ya da dolaylı olarak yaşadıkları olayları anlatmalarına fırsat verin. Depremle ilgili medyada izledikleri ve duyduklarının endişe uyandırabileceğini ifade edin. ‘’Bu durum sizleri üzebilir, korkutabilir, kaygılandırabilir. Bundan sonra haberleri izlememe anlaşması yapalım olur mu?’’ gibi yönlendirmeler yaparak, medyadan ve kendilerini etkileyen uyaranlardan uzaklaştırma fırsatı oluşturabiliriz.
Duygunuzu ifade edin: Duygularınızı yaşayın, saklamayın. Duygularınızla ilgili konuşmaktan çekinmeyin. Deprem herkesi korkuttu bu doğru, o yüzden korkunuzu ve üzüntünüzü ifade edin, kaygılı davranmayın. Duygular paylaşıldıkça vücut kendini rahatlatır. Unutmayın, duygular bir kapalı kutuda saklıdır, paylaştıkça çocuklarımız da kaygılı ve üzgün olmanın normal bir durum olduğunu fark edecektir. Bu durum öğrencileri cesaretlendirecektir. Korku, kaygı ve üzüntülerini ifade etmelerine yardımcı olacak ve cesaretlendirecektir.
Kayıp Yaşayan Öğrencilerimize: Kayıp yaşayan öğrencilerimize destek olmak, sınıf arkadaşlarını da yönlendirerek zor zamanlarda yanında olmalarını sağlamak ilk hedefimiz olmalıdır. Aile için oldukça zor zamanlar olduğundan bizim desteğimiz öğrenciye çok ama çok iyi gelecektir. Onunla olduğunuzu, duygularını anladığınızı sözel olarak ifade etmek, empati kurmak, öğrencilerimizin duygularına eşlik etmek onları iyi hissettirecektir.
Dikkat ve Odaklanma: Öğrencilerimizin bu ilk zamanlarda ders esnasında anlattıklarımıza odaklanmaları zaman alabilir. Bunun beklenen bir durumdur. “Üzgün olduğumuzda, korktuğumuzda hepimiz odaklanma güçlüğü yaşayabiliriz. Ancak böyle durumlarda yeni şeyler öğrenmek, zihnimizi öğrendiklerimize odaklamak iyi gelir, hadi deneyelim” gibi söylemler, öğrencilerimizi sakinleştirip ve rahatlatacaktır.
Düzeni Sürdürmek ve alışkanlıklar: “Ders yapmamak, bir süre ödev vermemek” gibi esneklikler fayda sağlamaz. Öğrencilere iyi gelecek şey, rutinlerini devam ettirmektir. Güven ve sevgi veren ortamda arkadaşlarıyla zaman geçirmek oldukça önemlidir. Öğrenme ortamındaki alışkanlıklarının devamı öğrencilerin kendilerini daha iyi hissetmelerini ve hızlı düzene girmelerini sağlayacaktır.
Gözlem ve Destek: Beklenenden daha korkulu, üzgün, neşesiz olan çocukları dikkatlice gözlemleyerek okul psikolojik danışmanlarına ve rehberlik uzmanlarına haber vermek ilk işimiz olmalıdır. Ödevleri yapmakta zorlanan ve dersi takip edemeyen öğrenciler için okul psikolojik danışmanları ile koordineli bir şekilde çalışmak, gerektiğinde ailelerden destek almak bu süreçte çok yerinde olacaktır.
Sevgili öğretmenlerimiz, annelerimiz ve babalarımız! Öğrencilerimizin hayatlarında çok önemli bir role sahipsiniz. İnanıyoruz ki el ele vererek çocuklarımızın kendilerini mutlu hissettiği, evlerimizde, okullarımızda, sınıflarımızda güldükleri, sokaklarda ve evlerinde doyasıya oyun oynadıkları günleri yeniden tek tek inşa edeceğiz. Yaralarımızı birlikte saracağız. Bazı kötü durumları yaşamak (deprem, doğal afetler, salgın hastalıklar) kişinin kendi iradesine bağlı değildir, bunun farkındalığı ile adımlar atmak, önemli ve kıymetli olan bu zor ve kötü durumlarda insan kalabilmek ve dayanışma içerisinde olmaktır.