7.sayı

İngilizce Öğreniminde Anlama Yeteneği İle Konuşma Kaygısı Arasındaki Denge

DİLEK PAYANDA / EĞİTİM LİDERİ-EĞİTİM DANIŞMANI

21. yüzyılda teknolojinin hızla gelişen modu ile küreselleşen dünyamızın ortak iletişim dili gerekliliği İngilizce kullanımını daha aktif hale getirmiştir. Ülkemizde anaokulundan başlayan ve tüm eğitim kademelerinde üzerinde önemle durulan İngilizce öğreniminde öğrencilerin dili kullanımları açısından istenilen düzeye ulaşılamadığı görülmektedir. Özellikle konuşma becerileri açısından kişinin kendisini yeterli hissetmeme davranışı ortaya çıkmaktadır.

Öncelikle yeni müfredatta İngilizce Eğitiminde (meb.gov.tr) ele alınan ana başlıklara baktığımızda;

1-4. Sınıflar:

1. Temel kelime bilgisi

2. Basit cümle yapıları

3. Dinleme ve konuşma becerileri

4. İngilizce şarkılar ve tekerlemeler

5-8. Sınıflar:

1. Kelime hazinesi

2. Temel gramer yapıları

3. Okuma ve yazma becerileri

4. Kültürel farkındalık

9-12. Sınıflar:

1. İleri kelime bilgisi

2. Gramer yapıları

3. Dinleme ve konuşma becerileri

4. Okuma ve yazma becerileri

5. Kültürel farkındalık

Öğrenenlere etkili bir dil öğrenme süreci sunmak amacıyla belirlendiğini görüyoruz.

Aktif öğrenme için bu planlamalar yapılsa da öğrenenin bireysel özelliklerini ve yaşadığı coğrafi bağlamı dikkate aldığımızda, yalnızca etkili bir planlamanın dil öğrenme sürecinde yeterli olmayacağı anlaşılmaktadır. Bu nedenle buna destek olacak dijital platformlar da uygulamaya alınmıştır (meb.gov.tr).

İngilizce, uluslararası dil olma niteliği sayesinde yalnızca ülkemizde değil, dünya genelinde birçok ülkede yabancı dil olarak öğretilmektedir. Bu bağlamda, pek çok dilbilimci, bu süreci kolaylaştırmak amacıyla uzun yıllar boyunca çeşitli araştırma ve çalışmalar gerçekleştirmektedir.

Modern dilbilimin kurucularından biri olarak kabul edilen Noam Chomsky, İngilizce öğrenimi üzerine özellikle “doğal dil edinimi” teorisiyle önemli katkılarda bulunmuştur. İşte bu alandaki bazı çalışmaları:

  1. Dil Teorisi: Chomsky, dillerin yapısal özelliklerini inceleyerek, insanların dil öğrenme yeteneğinin doğuştan olduğunu savunur. Bu, çocukların karmaşık dil yapısını hızlı bir şekilde öğrenmelerine yardımcı olur.
  • Sözdizim Teorisi: “Transformational-Generative Grammar” (Dönüşümsel-Üretken Gramer) yaklaşımını geliştirerek, dillerin temel yapısının anlaşılmasına katkıda bulunmuştur.
  • Öğrenme Mekanizmaları: Chomsky, insanların dil öğrenirken kullandıkları içsel kurallar ve mekanizmalar üzerinde durur. Bu, dilin sosyal etkileşimden bağımsız olarak nasıl öğrenildiğini açıklar.
  • Eleştiriler: Chomsky, davranışsal öğrenme teorilerini eleştirerek, dilin yalnızca taklit yoluyla öğrenilemeyeceğini savunur. Bunun yerine, bireylerin dil öğrenme süreçlerinde aktif bir rol oynadıklarını belirtir.

Bu çalışmalar, dilbilim ve eğitim bilimleri üzerinde derin etkiler bırakmış ve dil öğrenimini anlamada yeni bakış açıları sunmuştur.

Dilbilimi alanında önemli katkılarda bulunan diğer bir dilbilimci Leonard Bloomfield bu çalışmalarla İngilizce öğrenme süreçlerine de etki etmiştir. İşte bazı katkıları:

  1. Davranışsal Öğrenme Teorisi: Bloomfield, dil öğreniminin bir davranış biçimi olduğunu savunarak, dilin öğrenilmesi sürecinde tekrara ve taklide vurgu yapmıştır. Bu, öğrencilerin dil bilgisi kurallarını ve kelime dağarcığını pekiştirmeleri için önemlidir.
  • Dil Analizi: Bloomfield, dilin sistematik analizi üzerine çalışmalar yapmış ve bu süreçte dilin bileşenlerini anlamanın önemini vurgulamıştır. Bu yaklaşım, dil öğrenenlerin yapıların mantığını kavramalarına yardımcı olur.
  • Uygulamalı Dilbilim: Bloomfield, dilbilimin uygulamalı yönüne dikkat çekerek, dil öğretiminde pratik uygulamaların önemini savunmuştur.
  • İçerik ve Yapı: Dilin hem içerik hem de yapı yönlerini inceleyerek, dil öğreniminde dengeli bir yaklaşımın gerekliliğini ortaya koymuştur.

Bloomfield’in çalışmaları, dil öğrenme ve öğretme yöntemlerini şekillendirmede önemli bir temel oluşturmuştur.

İkinci Dil öğrenme süreci üzerinde çalışan A.D. Cohen‘in, ikinci dil öğrenimi üzerine yaptığı çalışmalarda sunduğu tavsiyelere de yer vermek gerekir. Dili öğrenme sürecini daha etkili hale getiren bu tavsiyeler:

  1. Farklı Öğrenme Stratejileri: Öğrencilerin, dil öğrenme sürecinde farklı stratejiler denemelerini önerir. Bu, dinleme, konuşma, okuma ve yazma becerilerini geliştirmek için çeşitli yöntemleri içerir.
  • Öz-düzenleme: Öğrenicilerin kendi öğrenme süreçlerini izlemeleri ve gerektiğinde stratejilerini değiştirmeleri önemlidir. Bu, motivasyonu artırır.
  • Geribildirim Alma: Dil öğreniminde alınan geri bildirimler, hataları düzeltmek ve gelişimi sağlamak açısından kritik öneme sahiptir.
  • Kültürel Farkındalık: Öğrenilen dilin kültürel bağlamını anlamak, dili daha etkili bir şekilde kullanmayı kolaylaştırır.
  • Pratik Yapma: Dilin aktif bir şekilde kullanılması, özellikle konuşma pratiği, öğrenmeyi pekiştirir. Günlük yaşamda dili kullanmak teşvik edilmelidir.

Bu bilgiler ışığında, eklektik bir değerlendirme gerçekleştirdiğimizde aşağıdaki sonuç bölümlerine geçebiliriz:

İngilizce öğrenirken konuşma becerisinin geride kalmasının birkaç nedeni vardır. Öncelikle, dil öğreniminde genellikle okuma ve yazma becerilerine daha fazla odaklanılırken, konuşma pratiği yeterince yapılmayabilir. Ayrıca, konuşma kaygısı ve hata yapma korkusu, öğrencilerin aktif olarak iletişim kurmalarını engelleyebilir. Bunun yanı sıra, sınıf ortamındaki pasif öğrenme yöntemleri, bireylerin gerçek hayatta akıcı bir şekilde konuşma yeteneklerini geliştirmelerini zorlaştırabilir. Daha fazla pratik yaparak bu durumu aşmak mümkündür.

Ancak dikkate alınması gereken bir diğer önemli alan, bireyin öğrenme stilidir. Öğrenme stilleri, bireylerin bilgi edinme, anlama ve uygulama süreçlerinde tercih ettikleri yöntemlerdir. Bu stiller, öğrencilerin öğrenme süreçlerini etkileyen birçok faktörden, özellikle kişisel özelliklerden, bilişsel yeteneklerden ve çevresel koşullardan kaynaklanmaktadır. Kolb’un deneyimsel öğrenme modeli gibi çeşitli teoriler, bireylerin öğrenme stillerini sınıflandırmaya yönelik sistemler geliştirmiştir. Örneğin, bazı bireyler görsel materyallerle daha etkili öğrenirken, diğerleri işitsel veya kinestetik yöntemleri tercih edebilir. Öğrenme stillerinin dikkate alınması, eğitimcilerin öğretim stratejilerini uyarlamalarına ve bireysel öğrenme deneyimlerini zenginleştirmelerine olanak tanır. Bu bağlamda, öğrencilerin öğrenme stillerinin tanınması, eğitimde daha etkili ve kişiselleştirilmiş yaklaşımlar geliştirilmesine katkıda bulunur.

İngilizce öğrenme süreci, bireysel öğrenme alanları ve tarzlarına bağlı olarak farklı hızlarda gelişim göstermektedir. Öğrenme hızı, bireyin motivasyonu, dil bilgisi geçmişi, kişisel ilgi alanları ve kullanılan öğrenme yöntemleri gibi çeşitli faktörlerden etkilenmektedir. Bazı bireyler dinleme ve konuşma becerilerinde hızlı bir ilerleme kaydederken, diğerleri okuma ve yazma alanlarında daha başarılı olabilmektedir. Bu bağlamda, kişisel ihtiyaçlara ve güçlü yönlere yönelik bir yaklaşım benimsemek, dil öğreniminde etkinliği artırma potansiyeline sahiptir.

Sonuç olarak; İngilizceyi istenilen düzeyde konuşamamanın çeşitli nedenleri olabilir. Öncelikle bir dili öğrenmek zaman alır ve pratik gerektirir. İngilizce öğreniminde anlama yeteneği ile konuşma kaygısı arasında denge sağlamak da önemli bir konudur. Anlama ve kelime dağarcığını güçlendirmek için yeterince pratik yapılmaması ve konuşma kaygısını tetikleyen hata yapma korkusu konuşma akıcılığını engeller.

Anlama yeteneği ve konuşma kaygısı için denge nasıl kurulabilir?

Anlama yeteneği ve konuşma kaygısı arasında denge kurmak için aşağıdaki stratejiler uygulanabilir:

  • Yavaş Başlama: Konuşma pratiğine, basit cümleler ve tanıdık konularla başlayarak yavaş bir ilerleme sağlamak, bireyin kendisini daha güvende hissetmesine yardımcı olur.
  • Dinleme Pratiği: Dinleme becerilerini geliştirerek anlama yeteneğini artırmak, dil öğreniminde önemli bir rol oynar. Dinlenen içeriklerin tekrar edilmesi, konuşma sırasında akıcılığı artırabilir.
  • Rol Oynama: Gerçek hayatta karşılaşılabilecek durumları simüle ederek pratik yapmak, kaygıyı azaltır ve bireye daha fazla güven kazandırır.
  • Geri Bildirim Alma: Güvendiğiniz bir arkadaş veya öğretmenden geri bildirim alarak gelişim alanlarınızı belirlemek, öğrenme sürecine katkı sağlar.
  • Olumlu Düşünme: Kendinize karşı nazik olmak ve hata yapmanın öğrenme sürecinin doğal bir parçası olduğunu kabul etmek, kaygıyı azaltmaya yardımcı olur.
  • Sosyal Etkileşim: Farklı kişilerle İngilizce konuşarak sosyal becerilerinizi geliştirmek hem anlama yeteneğini hem de konuşma becerisini artırabilir.
  • Hedef Belirleme: Küçük ve ulaşılabilir hedefler belirleyerek ilerlemeyi takip etmek, motivasyonu artırır ve kaygıyı azaltır.

Kaynaklar:

  1. Chomsky, N. (1957). Syntactic Structures. MIT Press.
  2. Chomsky, N. (1965). Aspects of the Theory of Syntax. MIT Press.
  3. Chomsky, N. (1968). Language and Mind. Harcourt, Brace & World.
  4. Chomsky, N. (2005). New Horizons in the Study of Language and Mind. Cambridge University Press.
  5. Chomsky, N. (2016). What Kind of Creatures Are We? Columbia University Press.
  6. Bloomfield, L. (1942). Outline Guide for the Practical Study of Foreign Languages.
  7. Cohen, A. D. (1998). Strategies in Learning and Using a Second Language.
  8. Kolb, D. A. (1984).Experiential Learning: Experience as the Source of Learning and Development*. Englewood Cliffs, NJ: Prentice Hall. 
  9. Gardner, H. (1983).Frames of Mind: The Theory of Multiple Intelligences*. New York: Basic Books.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu