Türk Entelijensiyasının Mümtaz İsmi Alev Alatlı Hocamızla, Eğitimin İkinci Yüzyılını Konuştuk…

1- “ Eğitim”in bir tanımının da “toplumu ortak bir dil etrafında birleştirmek” olduğunu hatırlatalım. Ortak dilden kasıt, kavram birliğidir, ideal birliğidir.”
Kıymetli hocam, yukarıdaki tanımınızdan yola çıkarak şunu sormak isterim. Cumhuriyet bir modernleşme projesi midir ve başat aktörü de eğitim midir? Geriye dönüp baktığınızda eğitimde ne kadar yol aldık ve gelecek yüzyılı kuşatacak bir eğitim paradigması inşa edebildik mi?
Onca reformu Padişahın emri, İstanbul hükümetinin kavli ile yapmış olaydık, bugün Cumhuriyetin bir modernleşme projesi olup olmadığını konuşuyor olabilirdik, hatta Gazi Paşa isteseydi tahta çıkabilir, halifeliği de deruhte edebilirdi. Nitekim o zamanlar kendisine bu yönde baskı yapanlar da çoktu. Lakin hocam, Atatürk hakkında unutmamamız gereken şeylerden biri de onun sıra dışı entelektüel birikimidir. O dünyayı çok iyi okurdu. Britanya’nınki dâhil, büyük imparatorlukların sonu, bizim trajik kayıplarımız, Polatlı’ya dayanmış düşman, neyimiz var, neyimiz yok harcayarak yedi düvele karşı elde ettiğimiz zaferi bu dünyada muasır medeniyete ulaşmak için kotarılması gereken yönetim biçimi olarak kullanmasını bildi Atatürk. Elbette eğitim, sürecin başat aktörüydü. Hiç bir şey yapmadıysa, yetmiş iki milletten bir ulus yaratmayı bildi eğitim sistemi. Geriye dönüp baktığımda diyanetten baleye, obuadan mehtere, elifbeden gramere her alanda faaliyet gösteren eğitim sistemini gezegende pek az rastlanan başarıya imza attığını görüyorum. 21. yüzyılı kuşatacak eğitim paradigmasını inşa edebildiğimiz kanısındayım. İslam kültürünü benimsemiş kaç ülke, kadın dünya şampiyonları yaratmıştır. Kendi adıma minnettarım, bunlar sizin ve meslektaşlarınızın eserleri. Hâsılı Churchill boşuna “Deha dünyaya yüz senede bir gelir, bu asırda şans Türklere güldü” dememiş.
2- Nasihatname’de şöyle bir ifadeniz var. ”Bireysel idrak bugünden yarına oluşmuyor. Sistemleştirilmiş malûmatı kılçıklarından ayırmak sabır, “gerçek”e ulaşmak cesaret ve zaman istiyor. Öğrenme alışkanlıklarımızı değiştirmek de kolay değil. Ne var ki, zaman rahat ve huzurlu olma zamanı değil. Biriktirip biriktirip de mezara götürmek iş değil. Tek bir ömrün yetiremediğini tamamlamaya çalışmak, yaşanmışı istifadeye açmak, oyuna yeni girenlerin tecrübe noksanını iyileştirmek gerekiyor.
Bu ifadenizi biraz açar mısınız kıymetli hocam?
Biraz daha açayım o vakit. Söylemeye çalıştığım şu: bireyler olarak kendi yaşam sürecimizde çevremizde olan biteni sistemleştirilmiş yani ambalajlanmış haliyle tüketiyoruz, mesela haberleri hatta tarihi ideolojik veya siyasi nedenlerle yazılmış kısımlarından, kılçıklarından, ayırmaya ömrümüz yetmiyor. Ama ömrü yetenlerin az sayıda da olsalar var oldukları şüphesiz. O zaman bilinenleri istifadeye açmalıyız ki, benim tecrübem mesela sizin eksiğinizi tamamlayabilsin.
3- KAOS PARADİGMASI, “KELEBEK” ETKİSİ, POSTMODERN EĞİTİM isimliyazınızda “Kuantum fiziğiyle eşzamanlı gelişen “Kaos Paradigması,” Newton fiziğinin “şunu şöyle etkilersen bu sonucu alırsın” şeklindeki nedensellik ilişkilerinin işlemediği deniz dalgaları, girdaplar, borsa hareketleri, insan toplulukları gibi davranışları öngörülemeyen dinamik sistemlerin işleyişine anlam kazandıran paradigma. Toplum mühendisliği” ne denli özenle uygulanırsa uygulansın, insanların oluşturduğu dinamik sistemlerin başlangıç noktalarında meydana gelen en ufak bir değişikliğin beklenmedik sonuçlar doğurabildiğini gözler önüne seriyor. Bu“en ufak değişiklik” bir kelebeğin kanat çırpması kadar önemsiz olabiliyor. Literatüre “kelebek etkisi” olarak geçiyor: şu anda “Türkiye’nin herhangi bir yerinde kanat çırpan bir kelebek, bir süre sonra İstanbul’da, Ankara’da ya da başka bir yerde fırtınaya sebep olabilir.” diyorsunuz…
Kaos paradigması ve postmodern eğitimi, sanal gerçeklik-arttırılmış gerçeklik ve yapay zeka ile birlikte düşünebilir miyiz? Bunu biraz açar mısınız hocam?
Yavrum böyle de olmaz ki! Aşkolsun! Sen bana koca kitabı yeniden yazdıracaksınJ Benim resmi sitemdeki “fuzzy logic” makalelerini de okuyucularımızın incelemesini rica ederim. Şimdi olay şu:
* Aydınlanma öncesi. Hemen her oluşumun yaratanın isteğine göre şekillendiği, bugünden yarına belirsizlik dönemi. Hürafeler, muskalar, büyüler vs.
*Modernite, Aristo mantığı, sebep-sonuç ilişkilerinin keşfi, ölçümler, matematiksel doğrular, Newton fiziği – sanayi devrimi, makinalaşma. Modernitenin siyasetteki izi, keskin ideolojiler. Okullarda dediğim dedik oğretmenler, kurallar. Bu arada, Atatürk’ün “Bilim deyince, onda hakikat diye öne sürdüğü önermelerin pekin olmasını ister; pekinlik ise en mükemmel şekliyle matematikte bulunur. O halde bilim o disiplindir ki; önermeleri matematikle ifade edilir. O zaman matematiği kullanmayan disiplinler bilimin dışında kalacaklardır.” Şeklinde, kuşağı icabı mükemmelen modernist bir sözü var. Pekin, kesin demek.
*20. Yüzyılın başı, Einstein’in demesiyle “matematik gerçek dünyaya uygulandığında kesin değildir, kesin olduğunda gerçek dünyadan değildir” sözünün/itirafının işaret ettiği gelişme; örneğin Pi sayısının 3.14 ten sonra gelen ve sonsuza giden küsuratı insanların kesinliğe ilişkin inançlarını sarsar. Bilim camiasında yaratılan tsunami sonrası “postmodernizm” olarak anılır.
*Postmodernizm, kesin/pekin doğruların matematikte bile işlemediğinin ispat edilmesinden (Heisenberg) sonraki gelişmedir. Yüzlerce yıl ihmal edilen küsüratların intikamı gibi düşünebilirsiniz. A, A’dır, başka bir değer olamaz kesinliğinden sonra A hem A’dır, hem A değildir muğlaklığı benim saçaklı dediğim “fuzzy” mantığa yol verir.
Modernitenin zincirlerinden kurtulan eğitimdeki gevşeme postmodern anlayışın zaferidir. Şimdi dünya gevşemenin neden olduğu kalite düşüşünden nasıl kurtulacağını düşünüyor. Gönlünün getirdiği yere gidiş her zaman verimli değil. Bazı yenilikleri geç benimsiyor olmamız avantaj olabilir diye düşünüyorum.
Yabancı Dil Eğitimi ile ilgili 5 sene önce verdiğiniz bir röportajda şunları ifade etmiştiniz. “Bir gün Türkiye’nin kraliçesi olursam, kimse, ne ODTÜ, ne Boğaziçi yabancı dilde eğitim yapamaz”.
Yabancı dil eğitimi ile yabancı dille eğitim arasındaki fark anlaşılamadan bir rant alanı mı oluştu yüzyılda yabancı dil eğitimi süreci size göre nasıl şekillendirilmelidir?
Bilmediğimiz bir konuyu bilmediğimiz bir dille öğrenmeye/öğretilmeye çalışmak havanda su dövmektir. Nitekim, Japonya, Kore, Almanya bizden başka hiçbir gelişmiş ülke yok ki bu tuzağa düşmüş olsun. Atatürk mesela düşmedi, 1952’de TED Ankara Koleji kandırıldı. Bugün artık velisinden dershanesine, özel okulundan İngilizce öğretmenler ordusuna kadar devasa bir rant alanı var. Mesele, yabancı dil öğretmemek değil, tam tersine öğretilemeyen yabancı dile farklı bir sistem geliştirmektir. Örneğin, yaz aylarında okullarda yoğun kurslar açmak bir çözüm olabilir. Bakalım bu yıl Kapadokya’da biz yeni bir sistem deniyoruz. Başka bir zaman size anlatırız. Son bir gözlem: tecrübeyle sabittir ki, yabancı dilde eğitim muallim yetiştirir, asla alim yetiştirmez.
Kıymetli Hocam!Schrödinger’in Kedisi 1 (Kabus)isimli eserinizde 2020 li yıllara göndermelerde bulunuyor ve”Afazi” den bahsediyordunuz.
Bildiğimiz kadarıyla afazi sonrası; dil bozukluğu ve buna bağlı olarak hastanın konuşma, konuşulanı anlama, adlandırma, tekrarlama, okuma ve yazma gibi becerilerinde de hasar oluşmaktadır.
Kaos paradigmasının öne çıktığı, İkinci aydınlanma Çağı olarak tanımladığınız bu çağda; bizi yeni afaziler mi bekliyor?
Bundan daha kötüsü olmaz hocam, merak etmeyin. Baksanıza, İkinci Aydınlanma çağına girdiğimizin bile farkında değiliz.
“ Sistem öğretmeni yetiştiriyor, öğretmen dönüp tekrar sistemi yetiştiriyor. Buradaki kısır döngüyü görebiliyor musunuz? ”
Sayın Hocam, yukarıdaki ifadeniz eşliğinde ve 21.Yüzyıl öğretmen yeterlilikleri ekseninde, öğretmenlerimize ve eğitimin tüm paydaşlarına neler söylemek istersiniz?
Sizler muasır dünya ile hemsınır yaşayan Osmanlı uçbeyleri gibisiniz, sevgili Hocam. Bu ülke 21.yüzyıl denilen derin virajı sağ salim alacaksa, sizin sayenizde alacak. Ne ebeveynler, ne komşular, ne de din adamları, reform sizden gelecek. Türkiye’nin sizden başka kimsesi olmadığını aklınızdan çıkarırsanız, üzülürsünüz. Dünyayı doğru okuyun. Seçtiğiniz meslek sıradan hayatları aşan bir saygın bir uğraştır, özlük haklarına dolanıp tıkanmayın.
Sayın Hocam, Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılını kutlarken özel sayımıza zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederim.
NEDER olarak çalışmalarınızda başarılar diliyorum. Böylesi anlamlı bir tarihte 100.yıl özel sayınıza konuk olmaktan da çok mutlu oldum. Eğitim camiasına sevgilerimi sunuyorum…