Eğitimin İkinci Yüzyılını Karşılarken Dikkat Edilmesi Gerekenler!
Besim TÜRKOĞLU/ Uzman Psikolojik Danışman
Maarif Vekâletinin kurulma süreciyle başlayan eğitimin birinci yüzyılı, çeşitli değişimler yaşayarak, biçimini sürekli değiştirerek yerini ikinci yüzyıla bırakıyor.
Eğitimin ikinci yüzyılında, tarihsel zaman kapsamında karşılaşılması muhtemel birtakım durumlar ve riskler bulunmaktadır. Bu risklerin tabanını teknoloji ve değişen zaman koşulları oluşturmaktadır. Bu riskleri analiz etmenin, değerlendirmenin önleyici etkisi olacağı ve potansiyel risk durumunu azaltacağı düşünülmektedir. Muhtemel risk faktörlerinin başında teknoloji bağımlılığı gelmektedir.
Teknoloji Bağımlılığı: Bağımlılık; şemsiye bir kavram olmakla birlikte, teknoloji bağımlılığı iletişimde, ilişkilerde bozulmalar meydana getirecek biçimde ve kullanım isteğini durduramamak şeklinde tanımlanabilir. İnternet ağlarının günümüzde yaygınlaşmasıyla birlikte internet kullanım oranlarında artmalar görülmekte ve her yaştan insanın internet ortamında geçirdiği süre artmaktadır. Bu durumun bir sonucu olarak internet kullanım süresi yüksek olan kişilerin bel ve omuz rahatsızlıkları, obezite, aile içi ilişkilerde bozulmalar, sosyal, duygusal ve kişisel problemlerin de diğerlerine oranla daha fazla olduğu görülebilmektedir.
Bunların aksine teknolojinin insanları kimi zaman mutlu ettiği, sosyalleştirdiği, bazı duygusal ihtiyaçlarını karşıladığı ve kimi zaman öğrenme faaliyetlerini zenginleştirdiği de görülmektedir. Paradoksal bir etkiyle yararlı ve yararlı olmayan etkenleri bünyesinde barındıran teknoloji bir sihirli aralıktır. Bu noktada ailelere önemli sorumluluklar düşmekte, teknoloji ve çocuk arasında bir arabulucu rolü üstlenmesi gerekmektedir. Bu sınır çizme kararının çocukla birlikte alınması çocuğun alınan karara uyma düzeyini etkilemekte ve karar verme becerilerini güçlendirmektedir. Bir diğer risk faktörü ise sosyal medyadır.
Sosyal Medya: Sosyal medya, insanları sanal kişiliklere büründürmekte ve benlik yapılarını doğrudan etkilemektedir. Sosyal medyada popüler insanları, aşırı lüks içinde yaşayanları görmek; kişilerin yeterlilik algılarını olumsuz etkilemekte, mutsuzluk yaymakta, zaman zaman öfkelendirmekte, öz saygılarını düşürmekte ve mevcut benlik yapılarından memnun olmama eğilimlerini tetiklemektedir.
Bu noktada gerçek benlik ve ideal benlik yapıları birbirinden uzaklaşmakta; mevcut profil, hayal edilen profilden daha düşük bir noktada algılanmaktadır. İnsanlar öz yeterliliklerini düşük gördüklerinde depresif şemaları hareket geçmekte ve adeta bir memnuniyetsizlik mevsimi yaşanmaktadır. Bu durum aile içi ilişkileri de etkilemekte, çocukların aileden duygusal olarak uzaklaşmasına ya da eşlerin birbirlerini yetersiz olarak algılamasına neden olmaktadır.
Sosyal medya bu yönden insanların duygu durumlarında önemli tahribatlar oluşturmaktadır. Bu tahrip sürecinde çocuklar risk grubunun en üst basamağında bulunmaktadır. Bu yönden çocukların sosyal medyanın yıkıcı etkilerine maruz kalmaması adına okullarda rehber öğretmenlerin sayılarının artırılması, aile ve uzman arasında yapılacak olan konsültasyon çalışmalarının da önem arz ettiği düşünülmektedir.
Okullaşma oranı: Okulu bırakma oranları son zamanlarda göze çarpan bir gerçektir. Özellikle son zamanlarda işletmelerin camlarına sıklıkla “Okula gitmeyen eleman aranıyor” şeklinde ilanlar verildiği görülmektedir. Özellikle oto sanayilerde, kuaförlerde, kasaplarda çalışan çırakların çok erken yaşlarda okulu bıraktığı görülmekte ve bu durumu mesleklerine devam etmelerinin daha kazançlı olduğu teziyle savunmaktadırlar.
Meslek öğrenmenin, küçük yaşlardan itibaren bir meslek ile meşgul olmanın elbette önemli olduğu bilinmekte ancak okul ortamında edinilen bilgi, beceri, duygusal girdiler ve öğrenmelerin de insanların meslek elemanı olma sürecine yön verdiği gerçeği unutulmamalıdır. Bu konunun unutulması kişilerin meslek yaşamlarında farklı duygusal ve kişisel problemleri de beraberinde getirecektir.
Bu kapsamda okullaşma oranlarında önümüzdeki yıllar içerisinde birtakım düşmelerin yaşanabileceği göz önüne alınarak bazı tedbirler alınması gerekmektedir. Bu tedbirlerle özellikle okul- işyeri ilişkisi güçlendirilmeli ve bireyler meslek-okul arasında bir tercih yapmak durumunda bırakılmamalıdır.
Bunun yanında MTOK puanı ile öğrenci alan bölümlerin kontenjanları artırılmalı, teşvikler sağlanmalıdır.
Özetle, eğitimin birinci yüzyılının müdahale edici prensipler etrafında biçimlendiği ve önleyici hizmetlerin yaygın bir kullanım alanı bulamadığı görülmektedir. Çağdaş eğitim anlayışı ise önleyici hizmetleri öncelemekte ve önermektedir. Eğitimin ikinci yüzyılı kapsamında; paradigmamızı önleyici eksene kaydırmamızın, eğitimde nicelik ve nitelik çıktısında olumlu değişimler yapacağı düşünülmektedir. Bu kapsamda okuduğunuz bu yazıda eğitimin ikinci yüzyılında karşılaşılabilecek olası risk faktörlerine değinilmiştir.
Eğitimin ikinci yüzyılını mutluluk ve umutla karşılarken, Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını da bir kez daha rahmetle ve minnetle yâd ediyorum.