İkinci Yüzyılın Arefesinde Türkçe Öğretimi
Batuhan AYDIN / Eğitimci – Yazar
Hâli hazırda Türkçe bir eğitim almıyor muyuz ya da Türkçe bir eğitim vermiyor muyuz? Eğitimimiz Türk dilli olabilir ancak dili, bireylere öğretirken eksikliğimiz söz konusudur. Bu eksikliğin nedeni öğrencilerin bilgiyi öğrenip benimseme yerine ezberlemeye yönelmesidir. Bu durumda gerek liseye geçişte gerekse üniversiteye geçişte hazırlandıkları sınav bu eğilime neden olmaktadır. Öğrencilerimiz, sınavı “kazanmak” adına bilginin kendisine nazaran sığ kalan bölümünü alıp sınavı geçmek derdinde takılıp kalmalarıdır. Bu şekilde söz konusu Türkçenin yüzey yapısı öğrenilip derin yapısından mahrum kalınmaktadır.
Dil bilgisi(gramer) öğrenilmemeli ya da öğretilmemeli mi?
Gramer bir dilin olmazsa olmaz rüknüdür. Ancak dile hâkim olmak adına yeterli değildir. Bireylerin kelime haznesini de geliştirmek önemsenmelidir. Misal olarak bir öğrenci bir duygu hâli olan “üzüntü” ve “daralma, bunalma” gibi her iki durumu da ayrım gözetmeksizin tek kelime olarak “stres” ile ifade ediyorsa düşünce dünyası ve tahayyül kabiliyeti eksik kalmış demektir. Zira bir insanın kelime haznesi onun dili güzel ve etkili kullanmasına katkıda bulunurken düşünmesine de önemli katkıda bulunmaktadır. Başka bir deyişle bir öğrenci ya da bir kişi, “muhteşem” kelimesiyle “muazzam” kelimesi arasındaki farkı idrak edemeyip ikisini de aynı durumda kullanıyorsa burada dil öğreniminde bir eksiklik var demektir.
Bu eksiklik nasıl giderilebilir?
Bu konuda en başat çözüm yolu ders kitaplarının düzenlenmesinden geçmektedir. Ders kitaplarımız, eğitimin birincil kaynaklarından olmasına rağmen ortalama kelime sayısı yetersiz kalmaktadır. Peki neye göre yetersiz kalmaktadır? Dünya ortalaması irdelendiğinde yetersiz olduğu anlaşılmaktadır.
Türkçe, kadim bir kültürle yoğrulmuş olmasından dolayı birçok dilden de daha fazla kelime haznesine sahip olduğu bir gerçektir. Türkçemiz bu denli güçlü bir dil olmasına karşın ders kitaplarımız ortalama olarak on bin kelimeyle yazılmaktadır. Bu rakamın dünya ortalamasıyla karşılaştırıldığında yetersiz kaldığı görülmektedir.[1] Zira ABD’de ortalama yetmiş bin, Avrupa’da ortalama kırk bin, Japonya’da kırk beş elli bin, Arap coğrafyasında ise ortalama yirmi bin kelimeyle yazılmaktadır. Bizim kitaplarımız on bin civarı kelimeyle yazılırken öğrencilerimiz günlük yaşantılarında bu on bin sözcüğün çok azıyla iletişim kurmaktadırlar. Bu süreç kişilerin düşünce dünyalarını sınırlandırırken uzun vadede Türkçeye de zarar vermektedir çünkü bu kadar zengin bir dil kısırmış gibi algılanabilmektedir. Kaynaklarımız bu durum gözetilerek düzenlenmelidir. Aksi hâlde bir durumu ifade ederken emrimize amade olan ve bizleri bekleyen birçok kelime unutulmaya yüz tutmaktadır. Bununla birlikte görsel ögelerden ve grafiklerden bolca yararlanmak gerekmektedir. Görsel hafızanın güçlendirilmesi de ayrıca ön plana alınmalıdır.
Bireydeki kelime haznesinin yetersizliği ve Türkçeyi yeteri kadar kullanamaması bireyin edebiyatımızla olan bağını da zedelemektedir. Birçok sözcüğe yabancı kalındığı için söz gelimi, günümüzle aralarında çok fazla zaman farkı olmamasına rağmen, Mehmet Âkif Ersoy’u, Ahmet Hamdi Tanpınar’ı, Necip Fazıl Kısakürek’i, Cahit Sıtkı Tarancı’yı dahi anlamakta zorluk yaşanmaktadır. Bu konuda Türkçe öğretmenlerimize çok iş düşmektedir. Ders planları ona göre ayarlanıp kelimelerin bağlamdaki işlevine önem verilmelidir. Bunun yanında edebiyatımızın estetik ürünlerine de önem vermeleri gerekmektedir. Öğrencileri kültürel anlamda da doğru kaynak kitaplara yönlendirmeleri elzemdir çünkü günümüzde edebî değeri olmayan birçok yayının sayısı maalesef artmıştır. Ayrıca öğrencilerimizin de yapacakları bellidir. Öncelikle ana dilimiz olan Türkçeyi sevmeliler ve kendilerini yetiştirmek için gayret içinde olmalıdırlar. Ana dili olan Türkçeyi öğrenmek, diğer yabancı dilleri öğrenmeyi de kolaylaştıracaktır. Türk dilinin yüzey yapısının yanında derin yapısı da anlaşıldığında dilimizin ne kadar tat verdiği de hissedilecektir.
Öğrenciler sınava mı hazırlanmalı hayata mı?
Bu konuda eğitimcilerin büyük bir ikilemde kaldığı görülmektedir. Eğitim sistemimizde liseye geçişte ve üniversiteye geçişte yapılan sınavlar olmak üzere iki başat sınav bulunmaktadır. Öğrencilerin meslek seçiminde önemli iki sınavı olarak görülür. Öğrenciler ortaokul ve lisenin sonuna geldiklerinde bir maratonun içerisine girmektedir. Hâlbuki hazırlandıkları konuların birçoğunu daha önce görüp öğrenmiş olmaları gerekmektedir. Ancak söz konusu sürece girildiğinde görülmektedir ki öğrencilerimizin büyük çoğunluğu eksiklik içerisindedir. Bu eksikliğin birçok sebebi sıralanmakla birlikte en büyük nedeni işlenen konuların öğrenciler tarafından benimsenip sindirilmemesidir. Buradan yola çıkarak ders işleme stratejilerinin gözden geçirilmesi kaçınılmazdır. Süreç detaylı olarak incelendiğinde konuların sezdirilmesi yerine ezber yöntemine başvurulması karşımıza çıkacaktır. Mevcut Türkçe dersi programlarında dinleme/izleme, okuma, konuşma ve yazma[2] gibi dilin becerileri üzerinde durulsa da ne yazık ki uygulamada büyük bir eksiklik oluşmaktadır. Öğrenciler sınav sistemine geldiklerinde tekrar hızlı bir ezber yöntemine geçmektedir. Bu süreçte öğrencilere salt bilgi verilip bu bilgiyi öğrencilerin zihne kodlaması beklenmektedir. Öğrenci, bu bilgileri doğru şekilde kodlayıp sınavda belli bir sıralamanın-yüzdelik dilimin- içerisinde olduğunda sistem ve öğrencinin çevresi tarafından başarılı görülmektedir. Ancak sınav süreci bir şekilde atlatıldığında birey, ezberleme yöntemiyle kodladığı bilgileri bir sonraki kademede kullanamamaktadır. Kullanamadan unutmaktadır. Bundan dolayı süreç en başa alınarak tekrar etmektedir. Sınav sistemi de öğrencileri bu sürece itebilmektedir.
Dersin en önemli unsuru olan öğretmen bu sorunun farkına varmalı ve ders işleme tekniğini sınıf ortamına göre değiştirip güncellemelidir. Değişime başlarken ilk olarak müfredata uygun biçimde dilin tüm becerilerini esas alarak başlamalıdır. Türkçenin dil bilgisi konularını uygun bir sırayla işleyip dinleme/izleme, okuma, konuşma ve yazma becerilerine de en az gramer kadar önem vermelidir. Dilin diğer becerilerinin en az dil bilgisi kadar önemli olduğu öğrencilere ve velilerine benimsetilmelidir. Öğrencilerin günlük hayatta kullandığı dilde kendini ifade etmelerinde ne kadar mühim olduğu sezdirilmelidir. Sınava hazırlanmakta fayda sağlamasıyla beraber günlük dildeki iletişim eksikliğinden kaynaklanan sorunların da çözümüne ışık tutacağı bildirilmelidir. Günlük yaşamda insan kendini ne denli düzgün ifade ederse ilişkilerinde ve çalışmalarında da o kadar başarılı olacağı benimsetilmelidir. Basit örnekle hastaneye gidildiğinde bir şikâyet ne kadar düzgün, açık ve akıcı bir mesajla dile getirilirse teşhis de o kadar net ve tedavi edici olacaktır. Dolayısıyla kişiyi en kısa yoldan çözüme kavuşturabilecektir. Birey sosyal ilişkilerinde karşı taraftan gelen mesajları iyi anlayıp analiz etmelidir ki aralarında geçen iletişim doğru ve sağlıklı bir biçimde ilerleyerek sonra ersin. Diğer türlü günümüzde de sıkça görülen anlaşmazlıklar çok kolay bir biçimde kendini gösterebilecektir. Bunun dışında kişi kendini yazarak da iyi ifade edebilmelidir. Bunun eksikliği, on iki yıl eğitim gören bireyin kendini bir makama ya da uygun yere yazarak meramını iletememesinde gizlenmektedir. Çoğu adliyenin önünde “arzuhalcilerin sıkça bulunması ve derdini anlatmakta güçlük çekenlerin meramını anlatmak için oradadırlar. Fakat yazma becerisi doğru bir şekilde kazandırılırsa bu gibi birtakım sorunlar da ortadan kalkacaktır. Değişen ve gelişen eğitim zamanında dilin birçok becerisi ortak bir şekilde ele alınarak işlenmelidir. Öğrenciye ezber bilgi vermek yerine bilgiyi özümsetmek amaç olarak görülmektedir. Bu süreçte öğrenci aktif, öğretmen ise rehber olmaktadır. Bu sistemde öğretmen az iş yapıyormuş gibi görünmesine karşın tam tersi olarak öğretmene düşen yük büyüktür. Öğrenciyi daima takip edip gözlemlemeli ve sonuca uygun şekilde yönlendirebilmelidir.
Teknoloji eğitimin neresinde?
Covid 19 sebebiyle teknolojinin önemi kendini göstermiştir. Eğitim ve birçok iş alanında online sisteme geçilmiştir. Özellikle teknolojiye uyum sağlamamış olan eğitimcilerin bu süreçte oldukça zorlandıkları görülmüştür. Nispeten uyum sağlamış olanlar ise bu online eğitim serüvenine daha kolay uyum sağlayarak olumsuz bazı unsurları olan süreci olumlu bir duruma çevirmiştir.
Online eğitim, geleneksel eğitim araçlarının kullanılmadığı durumlarda başvurulan bir sistem olarak kullanılmıştır.[3] Eğitimde geleneksel sistemin yani yüz yüze, basılı araçlarla icra edilen, defter ve kalem kullanarak yapılan eğitimin önemliliği tartışılmazdır. Öğrenci dokunarak ve hissederek kalıcı öğrenme sağlayabilmektedir. Bundan dolayı geleneksel sistemin tamamıyla terk edilmesi söz konusu olmamalıdır. Online öğrenmelerde ise sosyalleşmenin sınırlılığı, yeterli araçların temin edilememesi ve sistemi kullanamama gibi durumlardan dolayı geleneksel eğitime göre dezavantajları bulunmaktadır.[4] Bu dezavantajların yanı sıra zaman ve yer olarak kolaylık sağlaması, daha fazla bilgiye kısa zamanda ulaşılması, yenilikleri daha kolay takip edebilme, daha fazla tekrar yapma imkanı gibi durumların da avantaj sağladığı görülmektedir.[5] Örnek vermek gerekirse grafikleri çevrimiçi olarak göstermek ve grafikteki görselleri öğrenciye yorumlatmak öğrenmeyi kolaylaştıracaktır. Öğrenmeyi kolaylaştırdığı gibi öğrencinin muhakeme yeteneğine de katkı sağlamış olacaktır.
Dezavantajlarının bulunmasına karşılık avantajlarının da yer almasına rağmen okullarımızda bu durumun avantajları göz ardı edilmektedir. Öğretmenlerimizin bir kısmı online eğitimde hazırlamış oldukları materyalleri derslerinde kullanırken bir kısmı da gerek sürece uyum sağlayamama gerekse fayda görememe nedeniyle bu materyallerden uzak kalmaktadır. Ancak yapılan çalışmalara bakıldığında online eğitimin birçok fayda sağladığı görülmektedir.[6] Bundan dolayı teknolojinin gelişmesiyle birlikte online eğitimin de hiç kullanılmaması gibi bir durum düşünülmemelidir. “Eğitimin İkinci Yüzyılı” olarak ifade edilen bu kritik dönemde teknolojiden, geleneksel eğitime destek olacak şekilde istifade edilmelidir. Henüz teknolojinin getirdiği yeniliklere uyum sağlayamamış eğitimcilerin de okul bazında oryantasyona alınarak uyum sağlaması kolaylaştırılmalıdır. Teknolojinin getirdiği yeniliklerden faydalanılmalıdır. Eğitimde teknolojik materyaller daha sık kullanılarak pekiştirme yoluna gidilmelidir. Bu şekilde öğretmenin konuyu daha etkin bir biçimde anlatması gerçekleşirken öğrenci için ise daha aktif bir öğrenme ortamı sağlanmış olur.
Bu bağlamda teknolojinin dünyada hızla ilerlemesiyle teknolojinin getirdiği yenilikler, eğitim alanına da nüfuz etmiştir. Bu yüzyılda gelişimlere kayıtsız kalmak kabul edilemezdir. Özel okulların yanı sıra hemen hemen tüm devlet okullarında da akıllı tahta uygulamaları bulunmaktadır. Öğretmenin, bu materyalleri iyi kullanması gerekmektedir. Eğer eğitici, bu yüzyılın gerekliliklerine uyum sağlayıp teknolojiden mümkün olduğu sürece faydalanırsa hem zaman anlamında avantaj sağlar, sadece bu avantajla kalmayıp öğrenme ve öğretme sürecinde daha kalıcı bir sonuç elde eder.
KAYNAKÇA
Ahmet Raşit Petekçi, Bilgisayar Donanımı Bilgi ve Beceri Eksikliği Yaşayan Bir Öğrencinin Eylem Araştırması ile İncelenmesi, Eğitim ve Teknoloji (2020), 2(2), 91-113.
Hakan Kör, Erdat Çataloğlu, Hasan Erbay, Uzaktan ve Örgün Eğitimin Öğrenci Başarısı Üzerine Etkisinin Araştırılması, Gaziantep University Journal of Social Sciences (2013 12(2) Technology Special Issue, 267-279.
İsmail Güleç, Tuğba Demirtaş, İlköğretim 8. Sınıf Ana Dili Ders Kitapları Üzerine Karşılaştırmalı Bir Çalışma: Türkiye-Amerika Birleşik Devletleri Örneği, SAÜ Eğitim Bilimleri Enstitüsü, 74-91.
MEB Ortaöğretim Türk Dili ve Edebiyatı Dersi Öğretim Programı
MEB Türkçe Dersi Öğretim Programı
Mehmet Özdoğru, COVID-19 Sürecinde Özel Yetenekli Öğrencilerin Uzaktan Eğitiminde Öğretmenlerin Teknoloji Kullanımı, Eğitim ve Teknoloji, 2021 3(1), 32-47.
Seyhan Paydar, Öğretmen Adaylarının Açık ve Uzaktan Öğrenme Ortamlarına Yönelik Görüşleri, Eğitim ve Teknoloji (2019), 1(2), 154-162.
[1] İsmail Güleç, Tuğba Demirtaş, İlköğretim 8. Sınıf Ana Dili Ders Kitapları Üzerine Karşılaştırmalı Bir Çalışma: Türkiye-Amerika Birleşik Devletleri Örneği, SAÜ Eğitim Bilimleri Enstitüsü, s.77.
[2] Bknz. MEB 2019 Türkçe Dersi Öğretim Programı, MEB 2018 Türk Dili ve Edebiyatı Öğretim Programı.
[3] Mehmet Özdoğru, COVID-19 Sürecinde Özel Yetenekli Öğrencilerin Uzaktan Eğitiminde Öğretmenlerin Teknoloji Kullanımı, Eğitim ve Teknoloji, 2021 3(1), s. 33.
[4] Hakan Kör, Erdat Çataloğlu, Hasan Erbay, Uzaktan ve Örgün Eğitimin Öğrenci Başarısı Üzerine Etkisinin Araştırılması, Gaziantep University Journal of Social Sciences (2013 12(2) Technology Special Issue, s. 273.
[5] Seyhan Paydar, Öğretmen Adaylarının Açık ve Uzaktan Öğrenme Ortamlarına Yönelik Görüşleri, Eğitim ve Teknoloji (2019), 1(2), s. 159.
[6] Ahmet Raşit Petekçi, Bilgisayar Donanımı Bilgi ve Beceri Eksikliği Yaşayan Bir Öğrencinin Eylem Araştırması ile İncelenmesi, Eğitim ve Teknoloji (2020), 2(2), s. 103-104.